28 Aralık 2005

Alışverişte

Bandırma'dan annem, babam, Görsem ya da bir akadaşım kim gelirse gelsin genelde dışarı çıkıyoruz. Bursa'da eğlence anlayışı ya da gezmek anlayışı maalesef alışveriş merkezleri.. Doğru dürüst bir cafe vs malesef yok ya da henüz ben rastalamadım. Nalbantoğlu'nda eli ayağı düzgün bir cafe var ama bize çok uzak ve park sorunu var yani kızlarla gitmeyi hala göze alamadım belki yaza.. Hal böyle olunca bizde alışveriş merkezlerine gidiyoruz, Zafer Plaza, bizim eve çok yakın olan hatta çoğu kez 'bizim bakkal' olarak adlandırdığım Carrefour ya da As Merkez ya da Özdilek :)

Alttaki karelerden babamla olanı bizim bakkalda çekildi. Önceden en tahammül edemediğim şey çocukların market arabasına konulmasıydı şimdi ben yapıyorum utanarak, diğerleri ise Zafer Plaza'da ki mng mağazasından, kokoş kızlarım çanta deniyorlar. ama ama ama çoook yakıştıııı :)






04 Kasım 2005

Bugün Bayram II (iki ayrı zamanda yazıldı hemen hemen aynı şeyler)


Etekleri ellerimle diktim efendim, yalan dikiş makinesi dikti. Bi tane diktim önce ama büyük geldi kumaş az gelince başka bi model diktim bu seferde. Arefe günü akşamı da çıktım üzerlerine gömlek aldım. Defne'min deyimiyle jijilerini giydirdim bayram sabahı, öğlende annemler geldi. Buruk değildi bu seferki bayram pek ama biryere gidememenin sıkıntısı hala var bende.. Hava soğuuk, puslu, dün sadece bi ara carrefoura gittik kızlarıda alıp ne zamandır dışarı çıkmıyolardı çok iyi oldu. Yarın da kardeşim geliyor, yıllık izne ayrıldı ne kadar kalır bilmem ama temennim uzun kalması.


Kızlar büyüyor teyzeleri, amcaları.. Bıcır bıcır oldular, hep anlatıyolar anlatamayınca sinirlenip kızıyorlar :) her halleri başka tatlı olmaya başladı. Ya ne bileyim bi anne her baktığında çocuklarını yiyeceği gelir mi benim geliyo manyak mıyım neyim?

Son günlerdeki favorimiz saksı diplerini karıştırmaktı. Bu kadar hızlı, bu kadar çevik olunabilir mi ya, saksıya doğru yöneldiğinde anlıyorsam oraya gideceğini peşinde usulca gitmeye başlıyorum alayımda ortalığı batırmasın diye, birden hızlanıyor hangisiyse yönelen saksıya işte ve tavuk gibi hızla eşelemeye başlıyor ben onu kapıp diğer tarafa alırken yardımcısı koşuyor kardeşinin imdadına, görevi hemen teslim alıp büyük bi zevkle hihaaaa hihaaaaaa lar eşliğinde savuruyor toprakları.. Bu birkaç gün içerisinde 50 kez filan elektirk süpürgesini çalıştırmışımdır daha faraşa süpürdüklerim ayrı. Hayatımın en çok temizlik yaptığım günlerimdi. Ya bi de bayram kimsenin gelip edeceğinden değil ama ya gelen olursa bari bi gün temiz dursun yaaa ühühühü dedim ve bugün bi formül buldum. Saksılara jumbo boy çöp torbası geçirip bağladım ehhehehe el mi yaman bey mi yaman ..

Bugün annemler Uşak'a gittiler. Babamın bir arkadaşının oğlunun düğününe, ya bu havada düğün mü olur kardeşim hadi havayı bırak bayram günü düğün mü olur. Olmasaydı ne güzel hala burada olacaklardı :( neyseki yarın Görsem geliyor.

Bugün Bayram





Bugün bayram, kızlarla geçirdiğimiz 3. bayram bu. Etek diktim kızlarıma ellerimle büyük özenle, bi de üstlerine gömlek aldım. Benim çocukluğumdaki şen bayramlar gibi geçsin istiyorum bayramları.. Cicilerini giydirdim ya, Defne'nin kelime haznesine "jiji" eklendi. Bir de bugün gezmeye gittiğimizde uçan balon almıştım eve geldiğimizde havanın etkisiyle sanırım soğuktan sıcağa girince 10 sn arayla ikiside patladı. Çınar'da buna istinaden çat etti "çaaaaaa" demeyi, Defne'm de "eeetttiii" demeyi öğrendi. Birbirini tamamlıyor bu kızlar :)

15 Ekim 2005

Defne 'anne' dedi :)))

12 Ekim 2005 özel tarihlerimizden biri artık. Defne bilinçli olarak ilk kez "anne" dedi .. oyun oynuyoruz yerde, gözlerini kısıp, ağzını da şekil yapıp ve de bana bakıp "anniee" dedi, önce anlamadım, gene dedi, "efendim" dedim, tekrar;

d. "anniee"
v. "efendim kızım"
d. "anneee"
v. "oy kurban olduğum, efendim yavruuummm"
d. "anniee, hihihi"
ağzı kulaklarında v. "efendim canımın içiiii"

bu böyle sürdü baya bi.. beni mutlu ettiğini anladı velet içimi erittiğini.. oy oy oyyyy çok seviyom kuzum seni. yirim anne diyen dillerini..

son bir hafta on gündür azı diş sıkıntımız var. defne daha dirayetli ama çınar kızım acı çekiyor.. :( sanırım ağrı kulağına vuruyor, sabah 5 buçukta uyanıp bi daha uyumuyor, huzursuz oluyor ve ben ağrı kesici vermekten başka bişey yapamıyorum :(( ama bayaa kabardılar artık çıkmak üzereler, umarım daha fazla acı çekmeden atlatacaklar.

devam edecem...

04 Ekim 2005

Şurdan burdan..

Mümkünse 2 günlüğüne kızları tekrar karnıma koymak ve iki gün deliksiz uyumak, gezmek, yemeklerimi sıcak yemek, okumak, kaygısız tv izlemek, telefonda çene çalmak... istiyorum. Mümkün mü? değil! annelikten istifa edilmiyor.

Yorgunum ben, genel olarak çok yorgunum. İki aydır en zıpır, en bişeyleri yoluna koymam gereken, en düzeni oturtmam gereken dönemdeyim. Tüm bunları yaparken, bakıcı bulamadım, günlerce çocuklara yalnız baktım, fıttırdım, delirdim imdadıma annem koştu genelde ama yine yeniden biz başbaşayız kızlarımla.

Geriye doğru gidecek olursam, ağustos başları gibi annem geldi bir hafta on gün kadar sonra gitti, gitme diyemedim, kalayım diyemedi, benim isyan edesim geliyorki o nasıl dayansın. Zaten bi türlü geçmeyen şikayetleri var ve ben kendimi sorumlu hissediyorum :(.. sonraki sekiz gün yalnız baktım kızlara ama ne sekiz gündü tanrım, dengede duramayıpta illa yürüyecem dönemi, ördek gibi bi o yana bi bu yana kaçışlar, düşüp ağlamalar, doyurma fasılları... yine geldi annem telefonda ağlayan sesimi duyunca kaldı bir hafta kadar sonra ben gittim Bandırma'ya kaldık epey babamız özlemiş döndük. Dönerken de Nuriye ablamın 18 yaşındaki liseden bu sene mezun olmuş kızını da yanımızda getirdik. Ne umutlarla getirdim ama ı-ıh.. Pek umduğum gibi çıkmadı, ama olsun gün içerisinde 5 dk.lık bakmaları bile bi nefes bana balkonda. Öyle böyle idare ediyoruz, çocukları yetişkin olan arkadaşlardan teselli sözleri bekliyorum duyunca mutlanıyorum. Bu öyle bir ikilem ki ne kızlar büyüsün istiyorum ne de aksi. Hep böyle minik kuzularım olarak kalsınlar diyorum ama büyüsünler de artık yemeklerini kendileri yesinler, çarşıya pazara gittiğimiz de laftan anlasınlar.. of pof toplayamıyorum yazamıyorum.

Bir günlük rutinimizi yazmak istiyorum. Yaşlarına girdiklerinden beri pastorize süte geçtik devam sütünden. Bu işi İsmail üstlendi, sabah 220 ml ye yakın sütü pekmezle tatlandırıp veriyordu, verme dediysem de verdi. Derdim sütün pekmezi öldürdüğü değil, tatlıya alışmasınlardı ama dinlemedi e napiim benim olduğu kadar onun da çocukları karışmadım. Bandırma'ya gidince ılık süt olarak verdim fırsattan istifade, içtiler hiç nazlanmadan o gün bugün böyle pekmezsiz gidiyor. Sabah sütlerini içmeye hocayla kalkıyolar. İsmail ilgileniyor dediğim gibi, sonra tekrar uyuyorlar 7-8 gibi uyanana dek. Son bir haftadır kahvaltıyı da İsmail'in üstüne yıkmayı başardım, zevk alıyorum diye diye yapıyor. Bakalım bıkana kadar gider bu böyle. Sonra ben kalkıyorum :) mis gibi kaka kokuları eşliğinde daha yüzümü yıkamadan gülücüklerle karşılanıyorum yatakta.. ya da İsmail'in "Vildaaaaaaaaan bunlar kaka yapmış, koş koş koş.." una koşuyorum.. Sonra ben uyurken savaş alanına dönmüş, mutfağı, salonu, antreleri, çocuk odasını, balkonu toplamaya başlıyorum. Bir oda bitiyor diğerine geçerken topladığım oda yine dağılıyor malum. Sonra öğlende ne yedireceğim derdine düşüyorum, 3 gün evvel afiyetle yedikleri bi yemeği o öğün yememe ihtimalleri genelde yüksek olduğundan dert diyorum ben buna. Hadi pişirdim, öyle veya böyle yediler de, temizle pakla altlarını al yatır amanıııın sessizlik ama onlar uyurken benim diğer işlerimi görme şansım yokki ses çıkarda uyanırlar endişesinden. Bi kahve, sigara keyfi yapıp ses çıkarmadan yapılacakları yapıyorum, asılacak çamaşırlar, toplanıp dürülecekler.. 1 saat kesin uyuyorlarda 2 saati bulduğu pek olmuyor uykularının. Şu sıralar en güzeli meyve saatimiz, sandalyeye veya koltuğa oturuyorum muzu soyuyorum bi geliyor biri ısırıyor bi diğeri, bazen lokma kocaman geliyor yanak şişiyor afacan çocuklar gibi çok şeker oluyorlar. Sonra oyun oynuyoruz, evi tavaf ediyoruz, çekmeceleri boşaltıyoruz, mutfak dolaplarını karıştırıp lavabo pompasını yalıyoruz, beğenmeyip yağ tenekesini nasıl boca edebilirim diye uğraşıyoruz, ufak tefek parmakları çekmeceye kıstırmalar, masanın altına girip birden ayağa kalktıklarında kafayı masaya vurmalar görünmez kazalar, ağlayıp susuyoruz. Efendim sonra yoğurt yiyoruz, bazen mırın kırın ediyoruz. Eti yulaflı bisküviyi çok seviyoruz, hergün birer tane yiyorlar fazla yok. Sonra benim akşam ne pişirecem derdim başlıyor aynı öğlende ki gibi. Mesela bu akşam, sevdiklerini bildiğim (ben öyle sanmışım) bi yemek vardı, yemediler, sevdiklerini sandığım çorbadan pişirdim onuda yemediler, sevdiklerine emin olduğum kaşık mamasından verdim gitti bende napiim :).. yıkanma faslımız sırada, biri yıkanırken diğeri iç geçirip mırın kırın eder, diğerini sokarken beni neden sudan çıkardın diye diğer ağlar. oy oy ooooyyy... son bir haftadır yataklarında yatırmaya alıştırdım. şükür

Şimdi fotolar;

Bikaç kez hayvanat bahçesine gittik, çok eğlendiler. Özellikle keçilere ot yedirme seansımız görülmeye değerdi. Çınar ustalıkla yedirirken, Defne kendi yemeyi tercih ediyordu..

Kitaplar ilgi sürelerinin uzun olduğu oyuncaklar şimdilik, umarım da böyle devam eder. Okuyorum sık sık, anlatıyorum anlamasalarda. Çok önemli olduğunu biliyorum. Mama sandalyelerini masa sandalye olabilenlerden seçmiştim, uzun zamandır üzerine çıkmayı becerdiklerinden bu şekilde kullanıyoruz artık, hem yemek yerken hem bu tür bi aktivite de işe yarıyor, onlarda kendilerini önemli hissediyorlar :)


Annem geldiğinde de hayvanat bahçesine gitmiştik. Çimlerde piknik yapmıştık (onlara meyve yedirmiştim ).. Kaygısız oraya buraya yürümeler, düşüp kalkmalar, hayvanlara tepkileri gerçekten müthişti benim için. İkisi de ne mutlu bana ve onlara ki hayvan aşığı. Çok sık düşünüyorum eve bi köpek almayı ama bi de ona bakamam diye hep caydırıyorum kendimi. Gerçekten de bakamam, belki daha sonra.




Hep diyorum ikizler insanı sosyalleştiriyor. Sitenin sevgilisi oldular, herkes tanıyor kızları, iki kızım da pek alıştı sokağa çıkmaya bakalım kış geliyor ne yapacağız kara kara düşünmekteyim.



Bandırma'ya bir gidişimiz de köye de gittik. Gittiğimiz gün kandildi. Kandillerde mayalı hamurdan adına mekik denilen hamuru yapıp tüm köye dağıtırlar. Kızlar hamur işine bayılıyorlar, koca leğenin başından kalkmadılar bütün gün.


Şurdan burdan II

Dağ yolunda sürekli gittiğimiz bir yer var, bu da evden kaçışlarımızın fotoları.


Dedim ya artık mama sandalyemizi masa sandalye olarak kullanıyoruz diye. Burada önlerine tabaklarını koydum, ellerine de kaşık sözüm ona onlar yerken bende allah ne verdiyse tıktım ağızlarına, çok zevkli bi akşam yemeği idi ..




Defne'm hızını alamamış..


Alttaki iki fotoğrafı dün çektim. Kızların yağmurla ilk tanışmaları sayılır, geçen sene kışın da hayattaydılar ama bu kadar sıkı fıkı olmamışlardı.


Defne parmağını balkondan uzatmış, yağmurun ne demek olduğunu anlamaya çalışıyor..(Çınar arkada görünmüyor)


Parmağıma değen o şey de ne 'su', o zaman hemen yalıyiim :)

28 Ağustos 2005

Defne ve Çınar yürüyor...

Bu günler geçecek deyip kendime moral veriyorum. Gerçekten de her yeni günde öğrendikleri her yeni şey beni çok mutlu ediyor. Sanırım ben bu hayata da alıştım, başlarda çok zorlandım bunun da sebebi tam yürümeye geçme dönemiydi ellerinden tutturup yürütme sevdasından hiç bir işe bakamaz olmuştum, iş dediysem ev işi filan değil, yine bebelerle ilgili, ne yemeklerini hazırlamaya vakit alıyordu ne de asılan çamaşırları toplamaya.. ama gün geçtikçe hepimiz herşeye alışıyoruz. Mesela Defne'm yürüyor , Defne adımlarını Çınar'dan daha sonra attı, hep düşerim endişesiyle ayağını kaldırmaya korkuyordu ama 2-3 gün evvel bi baktık ki öyle birkaç adımda değil enikonu yürüyor bu kız :) e Çınar Defne'yi görürde durur mu? evet ikizlerin avantajlarından biri daha birbirlerinden görüp hareket ediyorlar, Çınar sıkılıp bıraktığı yürüme işini Defne'yi gördükten sonra tekrar ele aldı ve artık Çınar kızım da yürüyor ..

Çınar'ım tam bir kitap aşığı, ne güzel de miii .. kitaplarını karıştırırken sıkılmıyor, nerede bir dergi gazete vs görse yırtmadan sayfalarını büyük bir titizlikle çeviriyor ama eğer çok baktıysa ve artık sıkıldıysa yırtma eyleminide gerçekleştiriyor e olsun o kadar canım, kadı kızında da olur Kitapta kediyi bulduğunda "miyem, miyam" diyor, ya da bi mee koyun kitabımız var bu kitabın adı :) orada kurdu gördüğünde sanırım koyundan farklı olduğunu farkedip onu o minik parmağıyla gösterip başlıyor anlatmaya.

asıl marifet kitabı tersten okumak :)

Çınar anneanneye kediyi gösteriyor. Defne'min ayaklara dikkat! yirim yirim o ayakları mennn:)

Ben kitap okurken beni meşgul etmeyin demedim mi ben size? (Çınar komşulara kızıyor)

Defne kitabını okurken, Çınar'ın da işi bitmiş kitabını balkondan aşağı atıyor.

Defne'mse yap boz meraklısı, bir düzeneğe büyükten küçüğe doğru geçen halkalar, bir kutuya yıldız, kare, yuvarlak, üçgen şeklinde atılan objeler, legolar en sevdikleri. Üstüste dizilen kare ya da silindir küpler, ya tek tek içine sokuyor ya üstüste koyup kule yapıyor, Çınar da gelip dağıtıyor :))

Geçenlerde teyzemizin doğum gününde aldıı oyun evini açtım, önceden pek ilgi göstermiyorlardı, bir iki içine girip çıkıyorlardı ama şimdi her gördüklerinde deliriyorlar. Bir tek bu oyun evi açıldığında birbirleriyle oynuyor iletişime geçiyorlar. o minicik alanda köşe kapmaca oynuyorlar e hal böyle olunca kazalar da oluyor, geçen Defne'nin hem dudağı azıcık iz oldu hem yanağı :( ama çok eğlendiler çok..


Oyun evinde..

Kuduruyoruz.. ev yan yatmış..

kudurmaya devam..

Biri Çınar mı dedi?

saçlara dikkat! o caaanım fıskiyelerden eser kalmamış..

Çınar!!!

22 Ağustos 2005

Doğum günü ve diğer detaylar..

Çok ara verdim, doğumgünümüzden bu yana yazacağım.

Kuşkusuz 30 Temmuz elbette benim hayatımdaki en önemli gün. Hala benim mi diye zaman zaman inanmakta zorluk çektiğim kızlarımı doğurduğum gün. İki minicik bedenin bana sahip olduğu gün. BÜYÜK GÜN yani. Başka da yoktur bu kadar özel bir günüm, ne kendi doğumgünüm, ne evlenme yıldönümüm, ne de bi başka.. Doğdukları günden beri 1 yaşın heyecanıyla yaşadım, sanki büyüyecekler, anne, baba diyeceklerde herşey bi başka oluverecekmiş gibi geldi hep. Sağ elimle birini, sol elimle diğerinin elinden tutup gezecektim 1 yaşına geldiklerinde (ama hala seri yürüyemediklerinden bu hayalim gerçekleşemedi :) ).. Koca 1 yıl geçti, hiç öyle ne de çabuk geçti diyemeyeceğim, 2 ay dolu dolu emzirdim kızlarımı (toplamda 5,5 ay), ne su verdim ne mama, sadece beni emecekler dik kafalılığı yaptım, iyiki de yapmışım, keşke yetseydi de daha fazla yapabilseydim. 2 ay ne demek, günün 20 saati emzirmekle geçiyordu, ben koltuk tepesinde hem emziriyor, hem yemek yiyor, hem tv bakıyor (atina olimpiyatlarını asla unutamam, her gece sabaha kadar tekrarlarını izliyordum gün içinde izlediklerimin) hem de uyuyordum!.. Hayatımıza girdikleri o ilk günden beri hayatımızın ta kendisi oldular. İyi ki de oldular, öncesi var mıydı? ben daha evvel napardım? hiç bilmiyorum. İki bebeğe sahip olmanın, onları yetiştirme sorumluluğunun verdiği endişe çoğu zaman yer etti hayatımda. Ya yanlış yaparsam! ya beni sevmezlerse! ya bilmeden de olsa zarar verirsem!!! herşeyin en iyisi olmalı, herşey saatle olmalı, tam bir düzen oturmalı, nasıl alışırlarsa öyle gider diye uzar gider bu yazı, hep bunarı düşündüm hep böyle hissettim. Umarım faydalı olurum.

Malumunuz, kızların doğduğu gün dedemi kaybetmiştik. Sene okuması yapacaklarmış babaannemde, hem bize değişiklik olur hem de babaannemin gönlü olur diye 28 Temmuz gibi yollara döküldük. Defne, Çınar, ben ve Nejla olarak. 2 gün babaannemde kaldıktan sonra, kızların doğumgününde Nuray'a gittik, annemin halası kızındaymış onun evini bize verdiler resmen yayıldık eve. Bu arada bize annem, babam ve Görsem'de eşlik etti. Niyetimiz iki gün kalmaktı ama yol kızları yordu biraz da sıcaktan bunaldlar diye 1 gece kaldık ertesi gün Bandırma'ya döndük.

sünnet düğününden bir kare! Görsem, ben, eniştem, Latif ve deve :)


Giderken Gönen'e uğrayıp iki tane pasta aldık, Osman amcamın oğlu pastacıymış, onu aradım bir gün evvelinden bize yağı az bebeklerinde yiyebileceği cinsten iki pasta yap dedim, üzerlerine de birine DEFNE 1, birine ÇINAR 1 yazdırdım. Aldık pastalarımızı, niyetim düğün günü kutlamaktı ama olmadı, Bandırma'ya getirdik. Doğumgünümüzden bir gün sonra İsmail'in olmadığı bir doğumgünü partisi verdik ama ne parti, kızlar için süperdi, çok eğlendiler çooook. O günün akşamı kızları uyuttuktan sonra Erdek'e gittik Görsem, Görsem'in bir arkadaşı, ben, Rahime ve Nejla'yı da alıp. Çok güzel bi geceydi, sakin bi akşam iskelede kurulmuş güzel bi restaurantta bi akşam yemeği..



Doğum günümüz böyle başladı.


yavaş yavaş Çınar'ın pantolon çıkıyor, Defne gerdan kırıyor. :)


Defne aldı sazı eline :)

Çınar durur mu? :)

Defne pastayı kontrol ediyor..

e bu arada soyduk tabi..

şekle bakar mısınız? (Defne)

şekle bakar mısınız? (Çınar)


bir soru! Çınar mı pastayı yiyor, pasta mı Çınar'ı?

Çınar hepten coştu..

Tüm bu hengameden sonra bir de hamam faslımız vardı görülmeye değer ama üç kişi iki bebek yıkadık, Görsem kameraya çekiyordu, babamda havlular elinde sırasını savanı havluya sarıp odaya götürüyodu, yani foto çekecek adam yoktu. Ama siz bize gelince izleriz hihihi..
Ertesi gün pılımızı pırtımızı toplayıp Bursa'ya döndük. Rutin günler geçip giderken, birgün bi hafta öncesinde aldığım sebzelerin neredeyse çürüdüğünü gördüm ve mutfağa bi daldım beş türlü yemek pişirdim. O gün Nejla'nın maaşını verip işine son verdik. Artık hayatımızda Nejla yok!

Artık bakıcı hikayemiz bittiğine göre yeni çare bulmam lazım. Pazar günüydü, İsmail'i zor ikna ettim toplayıp kızları Bandırma'ya gittik, İsmail bizi bırakıp döndü. Bursa'daki arkadaşlara haber saldım acil biri lazım diye, filan filan.. Kızlar büyüyor, büyüdükçe daha da yoruyorlar. Ellerinden tutturup yürütme sevdası var şu sıralar, Bandırma'ya ilk gittiğimizde bu yürütme sevdaları tavan yapmıştı, birini ben birini annem tüm gün gezdiriyoduk. Birde uyuma, uykuya geçiş olayımız değişti, hiç mızmızlanmasınlar diye bende hemen her gece bunları pusete koyup gezdiriyodum 5 dk sonra uyumuş oluyorlardı. Sonra bizde bi rahat nefes alabiliyoduk. Bu arada annem çok yoruldu, o gün İsmail'de kızlarını görmeye gelmişti, pusetle akşam dolaştırmaya çıkardık, eve döndüğümüzde annem baygın yatıyordu, düşmüş bayılmış, hemen acile götürdük, çok çok kötü bi geceydi. Çok önemli bi şey çıkmadı ama bu olay yetti. Cumartesi sizlerle görüşmek için hafta başından beri planlar yapıyordum ama o gün Bursa'ya dönmek zorunda kaldık :(..

O gün döndük, dönerkende canı yanmış gibi adam aramaya başladım, kime haber versem, kim gelir acaba bi kaç günlüğüne filan, en sonunda İsmail'in yeğenlerini çağırdım. Yaşları 10-12-15. Çocuklarla oynarlar zaman geçer bu arada bende birilerini bulabilirim diye düşündüm. Kızlar bi hevesle 10-15 günlüğüne geldiler ama 3 gün zor dayandılar. Hak veriyorum aslında çünkü benim bıcırıkların enerjisine kimse dayanamıyor. Bu arada ben bittim, yüzümü sivilceler bastı, ayağımda dilimde sebepsiz yaralar çıktı sırf kendimi bu kadar kasmaktan. Sonra bi ara İsmail'le konuştuk, o hep benim yardımcım olmuştur, göremediğim noktaları göstermiştir ki konuşmamızın başlangıcı büyük bir tartışmaydı. Anlayış bekliyorum diye feryat figandım. Sonra braz daha sakinleşmeye biraz daha rahat düşünmeye gayret ettim. Sağolsun varolsun canım anneciğim yalnız bırakmadı geldi, ne kadar telde konuşurken iyiyim, gayet iyi idare ediyorum desemde anlaşılıyodu. Bi gün babam aldı eline telefonu, o çocuklara beraber bakarız yine bakarız niye bu kadar dert ediyosun ki diye de çıkıştı. Bana biraz böyle çıkışılması işe yarıyor galiba, gene bi silkelendim. Aslında kuzularım hırçın haylaz değiller, doğasının gerektirdiği gibi davranıyorlar ama onlara yemek hazırlamak, banyolarını yaptırmak, oynamak vs vs gerçekten çok zaman ve bir de yardımcı gerektiriyor. Çünkü heryeri bızıklıyorlar ve hep takip edilmesi gerekiyor.

Şimdilik annem yanımda, Bursa'da tanıdığım kim varsa tüm tanıdıklarına haber verdiklerini söylüyorlar. Eve birini almak zor, güvenmek zor heleki ben başlarındayım. Allah çalışan annellere sabır versin. Saat 00.52 uykum var. sonra devam ederim..