29 Mart 2007

Neydik Ne Olduk

seda çocuk sevgisinde neydik ne olduk diye bir bölüm yapalım, çocuklarımızın altı ayda bir fotoğraflarını yükleyelim demişti. ben de öyle birşey yaptım :)





27 Mart 2007

Defne'yi kedi tırmaladı..


Bugün botaniğe gittik. Parkta Defne'nin elini kedi tırmaladı. Defne sekizde sekiz suçlu, ince bi dal parçasını hayvanın gözüne soktu, kedi kendini korudu. Kuduz aşısı olduk. Yarın yine gideceğiz hastaneye. Defne iyi şükür, İsmail çok paniklemişti ondan korktu daha çok. Bugünümüz böyleydi yani. 25 mart 2007

Az evvel geldik hastaneden, başım zonkluyor resmen. O ne kalabalıktı ya, off. Dün Defne'nin doktorunu aramıştım, o devlet hastanesinde kuduza bakan özel bi intaniye bölümü olduğunu (kuduz ne itici bi sözcük), bu tür vak'aların tek bir yerde bakıldığını söyleyip oraya götürün dedi, gittik dün acile vurulduk aşıyı yarın da hastaneye gidin demişlerdi işte.

Sıra almamız gerekiyormuş. 9 tane banko vardı herbirinde 2-3 insan yanyana en az 5 metrelik sıralar, aklımı oynatacaktım. Bir de her yerde hükümetin 3 yıl önce böyle değildi 3 yıl sonra daha güzel olacak diyen propogandaları, ağzım yamuldu küfürden, canına okudular insanların resmen. Yok böyle bişey ya, bu vatandaş bu kadar eziyet çekmeye mahkum mu hep? Zaten sağlam adam gelmiyor oraya, benim sırada belim tutuldu dikilmekten, üstelik genelde yaşlılar vardı. En acısı da halkın bu insanlara hala kurtarıcı gözüyle bakıyor olması. Neyse konumuz Defne. Kızları İsmail bahçede oyaladı. Kaydolduk, gittik doktora, tırmaladıysa bir, ısırdıysa üç, kedi yaşamıyorsa beş aşı dedi. İlginç bi kişiydi doktorun kendisi zaten, sormadan hiç bişi söylemedi, hatta sorduk söylesem mi söylemesem mi diye düşünüp söyledi. Aşı kartımız hazırlandı çarşamba günü gideceğiz bir de nisanın dördünde. sonra gidip kediye bakacağız :) O kediyi her zaman görüyorduk, sanırım parktaki büfenin sahibinin kedisi, bişey olacağını sanmıyorum (doktorda böyle dedi :S) ama işi şansa bırakmak istemedik işte. 26 mart 2007

26 Mart 2007

yine sobelendim..

mimlerden gidiyoruz :) bu sefer de bujene sobelemiş beni. takip ettiğimiz bloggerlar hakkında bikaç cümle yazmak konusunda.

iki yıla yakın zamandır blog tutuyorum. ilk marifetteyze'yle başladım, sonra kızlarım için tuttuğum günlüğü yeni bi blog açarak buraya aktardım ve devam ettim. o zaman da çoktu bloglar ama şimdi daha da çoğaldı. takip etmesi güçleşti, yani ben edemiyorum.

genelde geceleri bağlandığım için fiks işlerimi gördükten kalan zamanda takip ettiğim bloglar imo, yasemin, bujene, aslı, pino, optio, ali ve lale. şimdilik aklıma gelenler böyle.. gelelim haklarında neler düşündüklerime :)

* imo'nun kızı çise'ciğim benim kızlarımla yaşıt ve blog ortamında günlük tutmazdan evvel tanışıyorduk. imge benim ya imge bu neden böyle...... diye başlayan sorular sormama aşinadır. muhtemelen çoğu yerde de ay hala orda mısın vildan?.. diye aklından geçiriyordur :) blogda imge ve çise'nin hayal dünyası birleştiğinde o günü nasıl yaşadıklarını anlatan, keyifle okunan yazılar oluyor. zevkle okuyorum :) (yalnız çok tembel, yazmıyor uzun zamandır)

* bakalım bugün cem uyurken yasemin ne yazmış diye bakarım hep. eskiden daha çok yazıyordu. hem cem hakkında hem de genel olarak yazdıklarına önem veririm. her ne kadar sanal da olsa yasemin'le tanışmamız da blogdan evveldir. çise, cem, defne ve çınar aynı zamanda büyüdüklerinden dertleri de sevinçleri de genelde aynı zamanlarda beraber yaşadık. kısmen bir yakınlık duyuyor insan böyle anlarda.

*bujene benim msn sağdıcımdır :) güncel ya da değil konuşmadığımız/konuşamadığımız tek mevzu yoktur. sağlamcıdır, ben gibi ayran gönüllü değildir. başladığı bir işin hakkını verir. tekniği ve gören gözü çok kuvvetlidir, ikisi birleşince ortaya hep güzel şeyler çıkarır. hem sokak süpürgesinde hem de çizim blogunda bu görülüyor. ileride çoook ileriki bi zamanda biz iki feridun bitir olarak büyük işlere imza atacağız. tek sorun bi binali âbi bulmak:P. şaka bir yana, ben bu kızın ileride çok iyi işler başaracağına gönülden inanıyorum. (yandaki foto da kendilerine aittir)

* aslı'nın blogunu keşfim tesadüfen olmuştu. birgün oğlu yaman'a uydurduğu masalı yazmıştı. kahramanları vildan teyze, vildan teyzenin oğlu ismail ve oğluna aldığı hipo oyuncağı gibi şeylerdi. benim de blogun adı hippo, kocamın adı ismail, oğlum olursa adını yaman koyacak olmam, kendi adım da vildan olunca tesadüfün düfü nedir diye meraklandım, sonra hep okur oldum. bazen çok dertleniyor, karamsarlığa düşüyor. özellikle geçmiş hayatından bahsederken orhan kemal'in romanları geliyor aklıma hep. bu malzemeyle onun da iyi bir roman yazabileceğini düşünüyorum bu sebeple :) akıcı, komik, bazen de hüzünlü..

* pino'nun çizimlerini blogla ilk tanıştığımda keşfetmiştim. resme ben de ilgiliydim, liseden sonra az uğraşmamıştım yetenek sınavlarını kazanmak için ama kıymetimi bilemediler :P herneyse konu ben değilim, pino'ya dönecek olursak, gizem hep meraklı kılıyor insanı. turuncu saçlarla resmedilmiş kadının o gün neler çizdiğini, nasıl olup da çizimleri pc de bu kadar güzel yaptığını düşünürdüm. hem yazılarında hem çizgilerinde kendine has tarzı oluşu ve sürekli güncellemesi okunası yapan özellikler arasında. bu arada ben pino'nun kızıl saçlı olmadığını biliyorum :) ayrıca az evvel baktım da çok yakışıklı oğulları var.

* cimcime optio :) bu zat-ı muhteremle de blogdan evvel tanışıyorduk. lakin kendisi blogla tanışınca hepimizi unuttu :P yoo haksızlık edemem, her zaman hal hatır sorar, karşısındakinin derdiyle dertlenir, sevinciyle coşar. çok iyi kalpli. gerçekten iyi kalpli olduğunu düşünüyorum, ki ben daha evvel birisi hakkında iyi kalpli dediğimi hiç hatırlamıyorum. aynı zamanda hemşehrim, bir gün görüşeceğimizi umuyorum.

* bir de ali ve lale'nin serüvenleri var bakmadan edemediklerim arasında.. nazlı lale, güleç ali, yorgunluktan bitap düşmüş anne, baba bana çok uzak olmayan eski zamanlarımı hatırlatıyorlar. ikizlerden sonra hiç çocuk düşünmemiştim, ali ve lale'ye baktıkça bir ikiz daha olacaksa neden olmasın diye geçirdim bikaç kez içimden. ama sadece içimden :P yo valla ikiz olacağını bilsem doğururum ama tek olursa olmaz, tek beni bozar:P

25 Mart 2007

bulutlar yanakları değildir meleklerin bilirsin, sadece buluttur onlar..


Clouds are not the cheeks of angels you know
they're only clouds.
Friendly sometimes,
but you can never be sure.
If I had longer arms
I'd push the clouds away
or make them hang above the water somewhere else,
but I'm just a man
who needs and wants,
mostly things he'll never have.
Looking for that thing that's hardest to find--

I've been going a long time now
along the way I've learned some things.
You have to make the good times yourself
take the little times and make them into big times
and save the times that are all right
for the ones that aren't so good.

I've never been able
to push the clouds away by myself.
Help me.

Please.


Rod McKuen




ben şiir sevmem.sevdiğim tek şiir şu üsttekidir. yıllar yıllar evvel rahat bir 15 sene vardır, cumhuriyet'in kitap eki'nde şiir köşesinde bu şiirin türkçesi yayımlanmıştı. ben de kesip saklamıştım denk geldikçe okurdum, bugün aklıma düştü, aradım bulamadım, çok üzüldüm. sonra road mckuen'in sitesinde orginalini buldum ama türkçesini bulsaydım çok daha sevinecektim. sanki bi defterime de yazmıştım onu arayayım bari.. durun, sevdiğim tek şiir bu değil, ahmet arif'i de severim. ille de sevmelerim gibisi, etme gel ay karanlık diye sürüp giden şiirlerini...

20 Mart 2007

yasemin kızlara aldığım eşyalarda memnun kalıp kalmadıklarımı yazmam için beni sobelemiş. kısmen aklıma gelenleri yazdım.


ikiz puset, mama sandalyesi ve aynı zamanda 1 yaşa kadar uyuma aracı olarak kullandığımız ana kucağı görevini de gören oto koltuğu. bu aldığımız eşyalardan hâlâ kullandığımız mama sandalyesi. uzun zaman iş görsün diye bir de ahşap özelliğinden dolayı bu modeli seçmiştim. masa sandalye de oluyor bizim işimizi epey görüyor.

oto koltuğunun büyüğünü almadığımız için uzun yolculuklarda her ne kadar bacakları dışarı taşsa da sabit durmalarını sağladığı için oto koltuğunu da kullanıyoruz.

ikiz puset geçen yaz öğle uykularını uyumak istemediklerinde çok işimi görmüştü. her öğlen pusete koyup gezdiriyordum, uyuduktan sonra gölge bir yere park edip uyanmalarını bekliyordum. onun dışında pusete bindirip çarşı-pazar hiç dolaşmadık. ama hep arabanın bagajında duruyor belki lazım olur diye :) sonuç olarak ikiz puset olmasa da olurmuş ama diğerlerinden çok memnun kaldım.

eklemeyi unutmuşum; benim aldıklarım içinde en memnun kaldığım park yataklarımızdır. bizimki şu yanda görünenin lacivertiydi. tam iki yıl kullandık. ilk dört ay bir tanesini kullandık, onlar ikiz kardeş karnımda beraberdiler hemen ayırmayalım istedik ve tek yatakta beraber yatırdık. sonra elleri kolları fazlaca hareket edip birbirlerini uyandırmaya başlayınca ayırdık. 6-7 aylık olana dek üst katında yattılar, ayaklanmaya başladıktan sonra alt katında. her ikiside katlandığında arabanın bagajına sığıyordu hatta üstüne valizleri de koyuyorduk. o yüzden yatılı gezmeye gittiğimizde yatak yadırgama olayımız hiç olmadı. büyük hantal beşiklerdense bunu seçtiğimiz için genelde memnun olmuşumdur :)

bir de doğduklarından 1,5 yaşına kadar kullandığımız ve elzem olarak nitelendirdiğim bebek telsizimiz vardı. vardı diyorum çünkü artık yok, arızalandı. bursa'da chicconun servisi olmadığı için aldığım yer olan toysrusla bi dönem papaz olmuştuk, tamiri de yapılmıştı ama tekrar arızalandı derken arada geçen sürede aleti kullanmayıp da gerek kalmadığını görünce bir yerlere kaldırıldı.


..
1 yaş civarı en çok oynadıklarımız ve aldığım için genelde memnun olduğum oyuncaklar bul-tak, iç içe geçip kule de olabilen kovalar, büyük parça legolar, adına klisifon denilen şu çalgı aleti. daha sonrası için aşağıdaki postta uzun uzun anlattığım diğer oyuncaklarımız ve kitaplarımız var. özellikle iki yaşından sonra bir çocuğu en güzel oyalama ve eğlendirme yöntemi kesinlikle resim. parmak boyalar ve elişi kağıtlarından meydana çıkarılan eserlere evcek hayranlıkla bakıyoruz :) üzerine çok düşünüp, karar vermekte zorlandığım ama yine de aldığım mutfak oyuncağımızın ömrü 2-3 hafta sürdü. pişman mıyım bilmiyorum tam olarak, sanırım ileride oynarlar diye avutuyorum kendimi.

bu konuyla ilgili daha evvel yazdıklarım;
biz nelerle oynuyoruz, ne izliyoruz?
evde neler yapıyoruz I
evde neler yapıyoruz II
evde neler yapıyoruz III


nukhet, nilüfer ve derya sizlerin, çocuklarınız için alıp da memnun kalıp-kalmadığınız eşyalar neler?

08 Mart 2007

saçlar gitti :(

Defne'yle Çınar'ın saçlarını kestim :(

Dört parmak filan aldım uçalarından. Çınar daha rahat durduğu için iyi oldu ama Defne'nin saçı kötü oldu yaa:( biliyorum kuaförde koltuğa oturmayacaklarını onun için kendim yapayım istedim. Size oje sürecem kestikten sonra dedim. Koltuklarını banyoya getirdim, makası tarağı hazır ettim. Önlerine ojeleri döktüm, kollarına bilezikler, saatler taktım. Başlarda itiraz ettiler ama tüm bunlar olunca seve seve oturdular.

Aslında çocukların saçlarını kestirmeyi hiç düşünmüyordum. Bebeklikte bir iki defa olan 'konak' 3-4 aydır yine olmaya başladı. Bi arkadaşım sebamed'in şampuanını kullan, şampuanlıyken tara geçer dedi. Hep denedim olmadı, azaldı ama bitmiyor. Saçları uzun, beslenmesi için kesilmesi lazım dendi, ben de yapmaya kalkıştım. Toplanınca belli olmaz belki ama Defne'yi bir kuaföre götürmeye ikna etmem lazım.

Saçlar kesildikten sonra oşe sürdük. Birinin tırnağına sürerken diğeri parmaklarını gözüme sokup anne oşe sür, anne bana da diye diretti. Geçen yazdan beri sürmüyordum, demekki süslü olmak hoşlarına gitmiş unutmamışlar. Sürdükten sonra üflediler, kollarını gerip göz hizasına getirip uzun uzun baktılar. Hallerinden pek memnundular. Ha bi de ben kırmızı oje süreyim size deyince itiraz edip pembe sürdürdüler. Bütün renklerin adlarını biliyoruz da tek tutturdukları pembe ve mor renkler. Bu ikisini gerçekten de seviyorlar. :)

edit : Akşam üstü kuaföre gittik ailecek. Biraz düzelsin ama kısa kesilsin değildi gitmemdeki amaç. İsmail kısalsın hem belki çoğalır dedi. Kısaldı ühüüü hem de çok :( Yine oturmak istemediler, çok korktular, kucağımda oturttum hiç durmadan izah ettim ama kesen çocuğun elleri saçlara değdikçe gözlerden boncuk boncuk yaşlar indi. Oje kutusunu önümüze verdiler, renkleri taksim ederken epey bi oyalandılar bir de giderken yanımda topitop götürmüştüm onları yalamaya çalıştılar, saç kesildikçe üstüne düştü, oradaki kız gidip gidip yıkadı. Onlar açısından hiç güzel bir gün değildi. Sonra gidip dişleri sık tarak aldım, eve gelince saçlarına zeytinyağı sürdüm. 15 dk sonra taradım, konağın %70'i gitti sayılır, bi kaç kez daha yaparsam bu sorun ortadan kalkacak belli. Zaten tek güzel tarafı da bu. Çınar'a yakıştı kısa saç, Defne uzun saçlıyken daha güzeldi, bu haliyle Görsem'in küçüklüğüne benzedi :P Annem bize sormadan küçükken hep saçlarımızı kestirirdi, ağlamazdım ama çok üzülürdüm sanırım şimdi hiç bi modeli olmasa da saçlarımı kestiremememin sebebi bu. Ama akşam İsmail'le konuştuk sanırım ben de kızlarınki gibi kestirecem, caymazsam.

04 Mart 2007

bahar



Sabahtan yağmur yağdı, dolu yağdı, gök gürledi. Öğleden sonra nefis bir güneş açtı. Çocuklar uyumayınca fuara gittik. Acayip kalabalıktı. Yere halıvari bişey sermişler ayaklarımıza dolanıp durdu, üstüne bastıkça toz kalktı. Bursa'yı sayıp onca adam gelmiş, tonla kitap getirmişler, dönsek ayıp olurdu. Hemen her standı gezdik ama uzun uzadıya bakamadım. Kızlar için baktık çoğunlukla, hafiften sıkılmaya başlamışlardı oyalanmaları da gerekiyordu çünkü. Haftaiçi bir gün tekrar gideceğiz ama bu sefer vardiya usulü çocuklara bakıp, tek olarak.


Yemek yedikten sonra eve dönüş yolundaki Botanik'e uğradık. Söğütler yeşermiş, diğer ağaçlar filizlenmişti. Enfes bir hava, güneş göz alıyor. İsmail bebeleri, ısrarlarını kırmayarak çocuk parkına götürdü (daha çok su birikintilerinde debelenip üstlerini çamur etmişler :) ), ben de gidip bu enfes manzaraya karşı bir çayla sigara içtim. Pek memnun oldum :)

03 Mart 2007

evde neler yapıyoruz III

oyun oynuyoruz, mesela;


yapbozlarla oynuyoruz. ikisinin de ayrı ayrı severek oynadıkları yapbozlar var, bir iki tane de paylaşamadıkları. yapboz oynamaya şu raptiyeli gibi olanlarla başladık sonra buldukça parça adeti fazlalaştırarak ahşap olanlarından aldım. ben de çok severim yapbozla uğraşmayı bu açıdan bana benziyor olabilirler. en son beşbinlik bir tane almıştım, beşte birini yapmışken hamile olduğumu öğrenmiştim. annem büyük bi zevkle toplamıştı eğilemezsin artık, fazla yorulmaman lazım diye. hele kızlar bi büyüsün ilk işim tekrar ona başlamak olacak..



resim yapıyoruz. çoğunlukla, bir kutuya doldurduğumuz pastel ve renkli kalemleri ortalığa saçıp deftere çiziktiriyoruz. parmak boya en hoşlandıkları ama acayip bulaştırıyorlar bu sebeple nadiren bu şekilde çalışıyoruz. haftada üç dört kez de elişi kağıtlarından ben desenler kesiyorum, onlar yapıştırıcılarını sürüp yapıştırıyorlar. hala makas tutamıyorlar, ucu kıvrık tavşan makaslardan aldım ama ısrarla benim elimdekini istiyorlar ama her ikisiyle de beceremiyorlar buna çok kızıyorlar. sonra ikna olup benim kesmemi bekleyip, hızlıca yapıştırmaya geçiyorlar. eserlerin ilk sergilendikleri yer kitaplığın rafı, baba gelene kadar orada duruyor, baba gelip anlatıldıktan sonra kendi odalarında duvara asıyoruz. her yeni resimde duvardakiler de değişiyor. bir de dosyaladım şimdiye dek yaptıklarını, böyle giderse üç dört yıl sonra, adına resim dediğimiz bi koli ıvır zıvırımız olacak. zaten çoğu şeyi atmaya kıyamayan ben için bu durum düşündürücü..






hamurla oynamak eğlenceli hale geldi. ilk başladığımız zaman yeme yavrum, yalama çocuğum diye sık sık söylerdim. çoğunlukla bir doğumgünü pastası ve mumlar yapılıyor.
hayvanlar en sevdikleri figürler. uzun boyunlu zürafalar, uzun burunlu gergedanlar, develer, inekler, koyunlar..... onlara legolardan barınaklar yapıyoruz. hiç bi zaman toplu halde durmuyorlar evin her köşesinden bi hayvan çıkıyor. çınar lampisiz (fil), tağşansız ve mağmunsuz yatmaz, hepsini yanına alıp üstlerini de yıkamama asla müsade etmediği sevdiği battaniyesini örtüyor, sonra minicik koluyla kocaman sarılıyor onlara. defne ise mi'siz (malum inek) ve lampisiz yatmıyor, o battaniyesini kendi üstüne örttürüyor. her ikisi de uykuya dalınca ancak yorgan örtebiliyorum. ahşap bloklardan kuleler yapmıyoruz çoktandır. bir trenimiz var tek vagonlu, ray kısmı ahşaptan onu kurup etrafına kasaba yapıyoruz, evler, yollar filan..




hepimizin, ne yapacağımızı bilemediğimiz, sıkıldığımız zamanlar oluyor elbette. böyle durumlarda genelde -sonrasında bana iş çıkacağı için- pek hoşlanmadığım ama adam sende deyip kendimi derhal ikna ettiğim oyunlar türetiyorlar. mandalina mıncıklamak, duvarları boyamak, perdelere asılıp kornişi koparmak, nutella kavanozunu yatak odasına taşıyıp yatağın tam ortasında tüm parmakları ve hatta avuçlarıyla çikolata yemek, koltuk kenarından koltuğa zıplamak, kablosundan tutup ütü gezdirmek, gardroba saklanıp ben yokum ağnne diye bağırmak, raflara tırmanmak, koltuk minderlerinden ev yapmak ve altına gizlenip yağmur yağıyor-seller akıyor şarkısını söylemek... gibi..

bazen de ısrarlarıma dayanamayıp evcilik oynuyorlar. :) çünkü mutfakla hiç ilgilenmiyorlar artık. belki ilerde yine oynarlar diye avutuyorum kendimi. fırk!

02 Mart 2007

evde neler yapıyoruz II

cd izliyoruz, mesela;

baby newton, baby bach, baby dolittle, baby mac donald, baby van gogh, baby einstein..

baby einstein serisini bize imge yollamıştı. bir çoğu artık izlenemez halde öyle çok çizildi yani. ellerinde dolaştırıp bu benim hayır benim dedikçe daha çook çizilir.. herbirini yüz kere belki daha fazla izlediklerinden eski gözdeliğini kaybettiama arada bir bulduklarında sevinip tekrar izleyebiliyolar..


Henüz küçük bir yavru inek olan Connie, etrafındaki her şeye ilgi duymaktadır. Her küçük çocuk gibi oda önüne çıkan her şeyi incelemekte ve onun ne olduğunu ya da neye yaradığını öğrenmeye çalışmaktadır. Her an bir imkan yaratıp gerek arkadaşlarıyla gerekse kendi başına oyun oynamaya bayılmaktadır. Küçük connie bazende gülünç durumlara düşerek ama sonunda hep eğlenerek her gün yeni bir şeyler öğrenerek büyümektedir. (tanıtım yazısı)

inek connie'yi tesadüfen markette bulup almıştım. müzikleri ve connie nin merak ettiği şeyler eğlenceli. kısa aralıklarla bir çok konu işleniyor. her bölüm bittiğinde connie, annesi ve babası yuvalarında uyuyor halde görünüyor. defne bu duruma bayılıyor. annesi, babası kaybolmuş. aa kaybolmamııış :) diye bitiriyor..

winnie- roo ile bahar zamanı, winnie'nin sihirli dünyası, kaplan tigger, minik fil heffalump, winnie-sihirli dünyası..
malum winnie serisi. çocuklar hepsini beğeniyor da bana sorarsanız en çok tigger'ın ailesini bulma macerası hoşuma gidiyor, bir de heffalump avının olduğu cd deki şarkılar..


Lauren Child''ın ödüllü kitapları Charlie ve Lola serisi, animasyon ile hayat buldu!Lola dört yaşındadır ve “asla ve asla domates yemez!”. Bazen, “henüz uykusu yoktur ve yatağa gitmek istemez”, ve bazen kendini çok hasta hisseder. Ve abisi Charlie bütün bu sorunlarla başa çıkmak için çeşitli yollar dener ve bunu yaparkende hayal gücünü kullanır.

“Hiç uykum yok ve yatmak istemiyorum’’ Charlie ve küçük kardeşi Lola maceralarına bu eğlenceli ikinci seride devam ediyorlar. Ama bu kitap benim…Bööö! Seni korkuttum...Ben de müzik çalmak istiyorum …Dünya’nın gelmiş geçmiş en güzel pikniği... Bu hediyeyi benim kadar sevmeyeceksin …

lola kızların idolü durumda şu an. bilip bilmeden o ne yaparsa ya da ne derse aynını söylemeye çalışıyorlar. çenelerinden domates suları akarken sırıtarak asla domesss yemem! diyorlar mesela ya da ama o benim tapatımmm! diye ağlaşıyorlar birbirlerinin elindeki kitapları gösterip. charlie sabır abidesi bir çocuk, zira lola katlanılacak gibi değil bazen :) ilk fırsatta kitaplarını da edinmeyi düşünüyorum.

01 Mart 2007

evde neler yapıyoruz I

kitap okuyoruz, mesela;
Engin denizin gizemli derinliklerinde,
bir balıkçık yaşardı annesiyle birlikte.
Mercan'dı adı, duramazdı yerinde,
annesini beklerdi sıkılarak evinde.


Sevimli fil Tombik bir ormanda yaşardı,
ama hep yalnızdı ve buna pek şaşardı.
Sevimliydi ama biraz da çekingendi doğrusu,
bu yüzden yoktu ne arkadaşı ne de dostu.


bi gün markete gittiğimizde, Çınar kolunun altına bu iki kitabı sıkıştırmış geldi yanımıza. daha soru sormadan 'ama bu benim tapatım.. ama bu benim tapatım' dedi, birini Defne'ye uzatıp 'çiti al bu senin' dedi.. sırf o istedi diye okumadan aldığım ilk kitaplar bunlar sanırım. ama bubenim kitabım demeyi de lola'dan öğrendi, yeni ilahımız lola :P


pırıltılı kitaplar (remzi kitabevi) serisi 4 kitaptan oluşuyor. anlatımı güzel, renkler ve çizimler çok iyi. kızlar zevkle bi oturuşta onlarca kez okutturuyor..





resimlerle okuyorum serisinden bu iki kitap da. defalarca okuduktan sonra resimli kısımları çocuklar kendiliğinden okumaya başlıyorlar. ben de kitap okuyorumun keyfine varıyorlar.



MERAKLI MİNİK DERGİSİ



TÜBİTAK'TAN TÜRKİYE'NİN İLK AYLIK OKUL ÖNCESİ BİLİM DERGİSİ

Ocak 2007'de yayın hayatına başlayan Meraklı Minik, her ayın 1'inde okurlarıyla buluşan 3-6 yaşa yönelik bir bilim dergisi. Dergi, içindeki birbirinden renkli çizim ve fotoğraflar, etkileyici yazılar, ilginç bilgiler ve eğlenceli etkinliklerle çocukları bilim dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor.



Derginin, serüvenlerle dolu bu yolculukta çocuklara eşlik eden kahramanları Minik, Çakçak, Kırçıl, Karamel ve Çekirdek, okuyucuları peşlerinde sürükleyerek her sayıda yeni bir konuyu keşfe çıkıyorlar.

ikisini de aldım. şu an için resimlerine bakıp hikaye uyduruyoruz ama arşivlenip ileride kullanılabilir güzel bilgileri, kolay anlatımlarla sunuyor.


Bu kitapta, Küçük Kutup Ayısı, Sasha adında yavru bir Sibirya kaplanının evini bulmasına yardım ediyor... Kitabın konusu yine birçok olaydan oluşuyor ve sevimli çizgiler her zamanki gibi göz alıcı. Küçük çocuklar, onlara yardım eden iyi arkadaşları ve onları bekleyen sevgi dolu bir aileleri olduğu sürece, dünyanın herhangi bir yerinde bir maceraya atılmalarının pek de sorun olmayacağını görecekler. Değer vermek, paylaşmak, cesaretlendirmek, takdir etmek ve işbirliği... Tatlı rüyalara uygun, güzel bir uyku öncesi hikâyesi.





Küçük Kutup Ayısı Lars, minik bir köpek yavrusunu buzların içindeki bir tuzaktan kurtardığında, minik köpek onu takip eder ve çok geçmeden başını tekrar belaya sokar. Hüzünlü bir şekilde havlayarak "Lütfen beni terk etme! Acıktım ve annemi istiyorum!" der minik köpek. Ve bir kez daha Lars onu kurtarır. Fakat, acaba minik köpeği annesine geri götürebilecek mi?

seri 7 kitaptan oluşuyor. ben bizde olan iki kitabın resmini koydum. hikayeler uzun. kitabın üzerinde +4 yaş yazıyor. benim kızlar köpek yavrusu olanı dinlemek istemiyorlar ama kaplan sashanın eve dönüş hikayesi çok hoşlarına gidiyor. yazan adam çizmiş resimlerini, çok da güzel çizmiş. kitaplar büyük boy, ince kağıt (böyle mi denirdi? karton değil yani sayfalar)serinin tamamı;

KÜÇÜK KUTUP AYISI, BENİ EVE GÖTÜR! / Hans de Beer
KÜÇÜK KUTUP AYISI VE KÖPEK YAVRUSU / Hans de Beer
KÜÇÜK KUTUP AYISI VE YARDIMSEVER KEDİ / Hans de Beer
KÜÇÜK KUTUP AYISI İLE CESUR KÜÇÜK TAVŞAN / Hans de Beer
KÜÇÜK KUTUP AYISI İLE BÜYÜK BALON / Hans de Beer
KÜÇÜK KUTUP AYISI ARKADAŞ EDİNİYOR / Hans de Beer
KÜÇÜK KUTUP AYISI / Hans de Beer






remzi kitabevinin sürprizli kitaplar serisinden bunlar. 1 yaşından sonra gösterilebilir çocuklara. kızlar hala zevkle bakıyorlar, her sürprizle karşılaştıklarında 'tataaammm' diyorlar hala piyasada bulmak zor olabilir ama nette resimlerini ararken bikaç yerde hala satıldığını gördüm.

içinde benim bile ilk kez gördüğüm, adını ilk kez duyduğum hayvanlar var..


zürafaların upusuuuuuuuun boynu olur.

biz bu zaman'la çok eğleniyoruz. geceyle gündüz, zaman farklılıkları, mevsimler kahramanlarımız kediyle fare kullanılarak güzel anlatılmış. geçen gün defne ben uzanırken başucuma gelmiş abajuru kapattı "ayyy çok gece oldu" dedi, açtı "kündüs oldu"..

tubitak'ın çıkardığı tüm kitaplar (hem yetişkinlere hem çocuklara) uygun fiyatlı ve uzun araştırmalar sonucu oluşturulmuş. çocuklara birkaç kitap aldım, henüz hikaye kitapları yok. büyük-küçük/şişman-zayıf vs ve gece-gündüz/zaman gösteren bir iki kitabını hikayeler uydururak anlatıyoruz. "büyüklükler" ve "zaman" bir de "1001 hayvanı bulun" kitaplarını önerebilirim. bizde olanlar bunlar.. ayrıca "rakamlar", "karşıtlıklar", "renkler", "farklı olanı bul" vs kitapları da mevcut.





bunlar, çocuğun kitapla tanışmasını sağlamak için iyi başlangıç olan kitaplar. bi tanesi fazla bakmaktan kullanılamaz hale geldi, yıprandı..


tavşan kayboldu bizde yok onun hakkında yorum yapamayacağım. mutlu yıllar iyor'un haricinde hepsini öneririm, çok eğlenceli. winnie'nin en iyi arkadaşı'nı alarak başlamıştık bu seriye, sanırım en güzeli de oymuş.



çocuklarınız bu sevimli şapşal ayıcığı seviyorsa, okula başlamasına yakın ilk kitap ona okulu sevdirmede faydalı olabilir. arada bir siz okula gidecek misiniz kızım dediğimde, evet tobus'da gidiyoorrr diyorlar, tobus chiristopher robin demek oluyor.. diğeri semtin ne demek olduğunu, komşuluğu ve çevreyi tanımayı öğretiyor. bir de "pooh'nun minik fili-heffalump" var onu nette bulamadım, bu kitap da aslında filmi çekilen bir heffalump avını ve heffalump'ların aslında o kadar da korkunç yaratıklar olmadığını hatta çok sevimli olduklarını anlatıyor. filmi çok daha güzel. şarkıları filan ühüüü




bunlar ingilizce kitaplar ama resimleri çok canlı ve güzel. kolayca üstüne farklı hikayeler uydurulabiliniyo. gerçi benim gibi takıntılı çocuklarınız varsa bir gün başka diğer gün başka hikayeler uydurulmuyor, her gün aynı şeyler aynı heyecanlanla okunmalı/anlatılmalı.. inkılap kitabevinde tesadüfen bulmuştum bunları, hala var mı bilmiyorum. kalın-kuşe kağıt, 14 sayfa.. bir de o zaman sleepytime stories serisinden iki kitap almıştım, onlarda kalın kartona, minik boyutta güzel resmedilmiş kitaplar. içlerindekiler klasik masallar olduğu için resimlere hikaye uydurmakta zorlanmıyorum.



Babasının ölümünden sonra, kala kala bir kedi kalmış genç adama. Oysa diğer kardeşleri hep, para eder şeyler almışlardı.- Bu kedi ne işe yarar ki? dedi genç adam, kendi kendine. (çizmeli kedi)


Çok eskiden, Bremen yakınlarındaki bir çiftlikte, bir eşek varmış. Çiftlikteki bütün işi, tek başına yapan bu eşek, zamanla yaşlanmış ve iş yapamaz olmuş... (bremen mızıkacıları)


Küçük Maya gözlerini açtığında, karşısında bakıcısı Cassandra vardı. Maya'yı okşayan genç arı:- Aramıza hoş geldin küçüğüm, dedi. Yarın ilk uçuşunu yapacaksın. (arı maya)

tramvay yayıncılığın, sevimli masallar serisinden üç kitabımız var. seride toplam 10 kitap var. resimler ve sadeleştirme güzel ama ben hala masal okurken sıkılıyorum. çizmeli kediyi hiç sevemedim, yalan dolan öğretiyor çocuklara, kralı kandırıp sahibini prensesle evlendiriyor ama bilmiyorki yalancının mumu yatsıya kadaryanar :P, bremen mızıkacıları haydutları korkutuyolar ama korkutmadan evvel onların haydut olduklarını bilmiyorlar, benim çocukluğumdaki bremen mızıkacılarıyla arasında çokfark var. bir tek arı maya güzel, şaşkın arı akşam olduğunu farketmiyor o çiçek senin bu çiçek benim gezerken, farkedince de oturup ağlıyor. bakıcısı casandra'yı dinlememenin cezasını çekiyor, neyseki bakıcı onu buluyor da işler tatlıya bağlanıyor:)

kazak masalları çok güzel. ama 9-10 yaş çocuklar için daha uygun. öyle resimlerine bakıp hikayelerde türetilemiyor, bak bu at bu çeşme demekten öte gidilmiyor yani. gendaş yayıncılığın türk dünyası masalları serisinde; özbek, tatar, azeri ve türkmen masalları da var.














masal sevmiyorum ama yazanın nazım oluşundan olabilir bu sevdalı bulut'u kızlara okumak için sabırsızlanıyorum. bikaç kez denedim sıkıldılar, en az bir kaç yıl daha bekleyeceğiz..














bir de bunlar var.


henüz akılları ermiyorken, bu balık bu kuş diye gösterdiklerim. çizimler kötü ama biz çok oyalandık bu kitaplarla..



bunları da hala okuyoruz..