24 Haziran 2006

hangi oje yakışmaz ki kız sana


hangi oje yakışmaz ki kız sanaaa
ver elini banaaa
duman

Ojelendik efem. Tırnaklarını kestirmeyen kızlarım, aylar sonra benim tırnaklarımda oje görünce -ıhh ıhh- diyerek istediler. Defne hemen tadına baktı dudağı bordo oldu beğenmedi bi daha bakmadı ama sağ elinin başparmağı hariç dört parmağına sürdürdü. Çınar'sa tüm tırnaklarına sürdürdü, şöyle üfleyeceksin annecim deyince de üfledi, püfledi :)

Bugün onlara ayakkabı almaya gittik. Daha iki yaşında değiller ama nereye elimi atsam bir ayakkabı çıkıyor, yalnız açık ayakkabıları yoktu ve de şarttı çünkü çorap giymemek için direttiklerinden kapalı ayakkabı hep ayaklarını acıtacakmış gibi geliyordu. Neyse efem konu bu değil, Çınar'a ayakkabı denetirken bi kadın "siz marifet teyze"misiniz? dedi, şaşırdım kem küm evet filan dedim, ikizlerinizden tanıdım sitenizi takip ediyorum filan dedi ama ben şaşkınlıktan birşey diyemedim sanırım. Galiba henüz şöhreti taşıyamıyorum :P ama mutlu oldum, okuyorsanız size ve kızınıza sevgiler..


Ev kalk gidelim durumda :) benimkisi biraz şöyle oldu "birgün bi temizlik ürünü aldım ve hayatım değişti :P" tam böyle olmasa da gündemimi epey değiştirdi. Bir arkadaşım temsilciliğini yaptığı firmanın ürünlerini satıyordu, yüzey temizleyicisi, leke çıkarıcı (malum lekelenmeyen tek birşeyleri kalmadı çocukların) aldım. Önce Çınar'ın duvarlar üzerindeki sanat çalışmalarını sildim bakalım siliyor mu diye test ederekten, sonra baktım siliyor çok bağlantılı olmasa da yatak odasının şeklini değiştirdim, derken derken halıları yıkamaya gönderdim bu haftasonuna doğru dip bucak bir temizlik olacak, lazım olmayan verilecek ne varsa topladım vs vs.. Leke çıkarıcı sığsa çantama koyacağım, onu da test ettim kiraz lekesini, vişne suyunu filan çıkarıyor :)

Önümüzdeki haftasonu Hülya'nın oğlunun sünnet töreni varmış, annem ve halam birgün önceden bana gelip kalacaklar biz buradan İnegöl'e geçeceğiz. Misafirlerim gelmeden evin işi bitmiş olmalı, en azından öyle umuyorum.

Yaramazlıklar tam gaz devam. Onlar döküp saçıyor ben emir erleri arkalarından temizliyor. Geçenlerde İsmail ile aramızda şuna benzer bir konuşma oldu. Defne salon kapısının önüne bir bardak meyve suyunu dökmüş sonra üzülmüş babasının kucağında teselli bulurken ben de eğilmiş yer siliyorum. En sinir halimle acıların kadını rolünü oynarken bir yandan da söyleniyorum, o sırada;

- Kızma kraliçem (ki hiç bir zaman kraliçe bir sevgi sözcüğü olmamıştır aramızda)çocuk işte bak kendide üzüldü (üzülen çocuk Defne sırıtıyor aynı babası gibi)
- Ulan hangi kraliçe yer siler???!!.. (tam gaz yer siliyorken)
- görüyosun kraliçem hiç bi kraliçenin yapmadığı şeyleri sen yapabiliyosun..

:P

kraliçeden gün sonu şarkısı;

yazdın çizdin amman aman aman
incecik izdin amman aman aman
sıraya dizdin bizi zaman
sıraya dizdin bizi zaman
duman

05 Haziran 2006

tırınım, tırınım..


Nasıl yorgun olduğum anlatılmaz, yaşanır :)

Akşam kızları yatırdıktan sonra genelde pc başında oluyorum. Herşeyi yapmaya vakit buluyorum ama şuraya iki kelime yazmayı canım istemiyor. İstiyorum ki unutmadan tam, eksiksiz yazayım sonra erteliyorum hep aynı hikaye yani.


Geçtiğimiz günlerde bir Bandırma seyehatimiz oldu. Tam da anneler gününde anneanne ve dedeyi ziyarete gittik. İsmail bizi bırakıp döndü, altı gün kaldık ve babam bizi Bursa'ya geri getirdi. Hani büyükler başta onlar bakar ben dinlenirim biraz olsun ya da çıkar gezerim diye düşünüyordum ve hatta yazın gelmesini hep bunun için büyük bir özlemle bekliyordum ama durum benim düşündüğüm gibi olmadı. Bensiz kimse hiçbirşey yapamıyor matesüf, yine ben yediriyorum, yine ben oynuyorum, ben gezdiriyorum, ben ben ben..

En güzeli Erdek'e gittik. Ahh ne kadar özlemişim. Defne ve Çınar'ın denize nasıl hayretle baktıklarını hiç unutmayacağım, ne garip ben deniz çocuğuyum, hep gördüm hep soludum havasını ama çocuklarım öyle değiller. İsmail'de 10 yaşındayken filan görmüş galiba ilk kez denizi, sanki bir konuşmamızda öyle demişti.

Bu post'u yazmaya başlayalı bir hafta oldu, daha doğrusu üstteki üç paragrafı altı gün evvel yazmışım. Bandırma'ya gidip geldiğimiz tarih oldu artık bu yoğunlukta hiç birşey hatırlayacak durumda değilim. Şu son bir hafta, aslında herşeyin oldukça sıradan olduğu ama kendimde garip değişiklikleri hissettiğim bir hafta oldu. Henüz tanı koyamadım ama yorgunluk tavan yapınca sanırım çaresizliği kabullenip, yaşamaya devam edeceğim anlamını çıkarıyorum.


Kızları oyalamanın, eğitmenin, yanısıra evin işiyle uğraşmamın, yemek yapmamın, yedirmeye uğraşmamın, üstüne bir de kızların inat dönemi eklenince zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Ki ben genelde bu tür konularda polyannayımdır, 'o gün gelecek' diye beklerim. Sanırım bu konuda uzun zamandır bekliyorum ki gelmeyeceğini anladım. (şimdi dönüp okudum da yazdıklarımı, okuyupta anlayabilene aşkolsun:) )

Kızlardan bahsedeyim biraz. Öğle uykularını kaldırma çabasındalar. Uyusunlar diye çabam olmayacak ama akşam oldu mu ayakta bile uyur halde dolaşıyorlar. Velhasıl öğlenleri uyumak değil yatmak istemiyorlar. Bu sancılı dönemin başlangıcında (neredeyse 1 ay evvel) çocukları hiç kasmayayım uykudan soğumasınlar diye hergün dışarı çıktım neredeyse, öğle vakitlerinde. İkiz pusete koyup erken başlayan yaz sıcaklarında, alnımdan boynuma boncuk terler akarken ben cefakar anne olaraktan gezdirdim gezdirdim, sızınca da eve çıkardım ya da köye gittik, hatta bir seferin de yalnız başıma yürüme mesafesiyle bize epey uzak, insan ve araç trafiği bol olan bir parkta bile uyumalarını sağladım. Ne için sırf onlar rahat etsin ben de biriki satır bişi okuyup yemek yiyeyim diye. :) Sonra birgün gelin mindere uzanalım ben size kitap okuyayım dedim, itirazsız battaniyelerini alıp uzandırlar ve iki gün öncesine kadar beni dinleyerek uyudular ama artık o da kesmiyor..

Bu arada okumak dedimde, bana göre hayli ilginç bir kitabı okuyorum bitti sayılır ama başa dönüp tekrar yapacam. Başarılı çocuğun dramı ismi (alice miller) ama ben bunu kızları yetiştirirken kılavuzluk etsin diye değil kendim için okuyorum. Sanki kendimce tanımlamalar yapıyorum ve ufak şaşkınlıklarla beraber durağanlık yaşıyorum. Belki üstte yazdığım 'adını koyamadığım tanı' bu kitabı okumamdan kaynaklanıyordur, bilmiyorum.


Hayvanat bahçesi sezonunu açtık. İmo teyze hayvanat bahçeleri ve sirkler için olumsuz
konuşmuş. Sirkleri hayatımın hiç bir döneminde sevmedim. Ben çocuktum trt yayınlardı bazen feci sıkılırdım, hiçbirşey ifade etmiyor benim için ama hayvanat bahçeleri sirklerle aynı pozisyonda değil bence. Sirklerde gösteri yaptıracağız derken çok kötü muamelelere maruz kalıyor hayvanlar ama hayvanat bahçeleri bir kafeste canlı sergilemekten ibaret değil ve hatta bir çok canlı neslinin sürmesine sebep olunuyor ve artık doğal ortamlarında yaşar gibi yaşıyorlar. aman neyse işte biz geçen haftasonu ve bugün gittik, kızlar geçen seneye oranla daha da bilinçli olduklarından bayıldılar yine. Bugün bir de botanik parkına uğradık, hanımefendiler öğle uykularını puset içinde yarı çıplak bi şekilde hafif esen rüzgara karşı eda ettiler. Uyandıklarında ördeklere bakıyorlardı :) bir ilk daha Defne bugün dondurma yedi, pek sevdi.

Aa bir de Çınar Bandırma'da (aslında daha evvel başladı öksürükleri ama Bandırma'da doktora götürdüm) bronşit oldu. On günlük ilaç tedavisinden sonra Bursa'da kontrole götürdüğümde hiç birşeyi kalmamıştı şükür ama Çınar'ın başlangıçta ki öksürüğü iki-üç gündür Defne'de var. Korkuyorum. Aslında ben Çınar'ın bronşit olduğunu düşünmüyorum, ilk doktorun yanlış teşhis koyduğunu düşünüyorum ama kendi doktorumuz eğer olduysa da ilaçlar geçirmiş olabilir bu viral bir enfeksiyon ve ilaçla tedavi olabilir dedi. İlaçları içirişim ayrı bir hikaye. Sevmedi şurup içmeyi bende bardakla suyun içine karıştırarak verdim. Neler öğrendi, bardaktan suyu ağzına alıp püskürterekten anne yüzü ıslatmaca, içiyormuş gibi yapıp donuna kadar göğsünü ıslatmaca saire vesaire..

Çocuk parkı yok bu civarda, İsmail'in de işleri yoğun gidemiyoruz fazla, bu sebeple kaydırak aldım. Salıncağımız zaten vardı. Bu eve ilk taşındığımızda benim yabani ot sanıp 'ne tutuyorlar bunu burda' diye hakaret ettiğim yarım metrelik ağaç şu an binanın 3. katına yaklaşmış durumda ve ne gariptir ki hakaret ettiğim o ağacın dallarına salıncak kurup çocuklarımı salladım, altında piknik yaptık valla utandım, içimden gövdesine karşı özür bile diledim. Yani ağacın altı bi nevi bizim parkımız oldu.

En sevdiğim ya da en sevindiğim sabah evde kahvaltı hazırlamak zorunda kalmamak. Bu nasıl oluyor o gün İsmail müsaitse dışarıya çıkıyoruz. Eve yakın bir yer var geçen yıl gidiyorduk oraya, yeşil alan çocuklar için güzel biryer. Zaten gideceğimiz heryer de çocuklara uyum arıyoruz ya :) neyse işte yanına foto koyacam da bunu o yüzden yazdım, orada sallanan mı desem zıplayan mı hayvancıklarda ki halleri benim kuzuların.

Son olarak, baby einstein ın cd lerini keşfettiğimizden beri balamory'nin pabucu dama atıldı. İngilizce 28'e kadar sayıyorlar :P :))) şöyle;
-hi, mi, di, di, beee, tu, ba, de, ma, ne.........

En son olarak Çınar'ın üzerindeki bu önlük benim anaokul önlüğüm, annem saklamış çok duygulandık ailecek. :)



(blogger fotoları istediğim gibi yerleştirmeme izin vermedi :S )