13 Mayıs 2006

Koyunla Buluşma :)

veeee İmge'nin Defne'ye gönderdiği sürprizle buluşma anı :)) Paket eve geldiğinde Defne uyuyordu, buluşma anınını ölümsüzleştirmek için makine elimde bekledim uyanmasını, foto çekilmekten hiç hoşlanmayan kızımın koyunu görünce gıkı çıkmadı çünkü çok meşguldü :)..
çok mutlu oldu çokk, elinden düşürmedi, besledi, öptü, kokladı.. tekrar teşekkürler İmge'cim.
(büyük hali için fotonun üzerine tıklayın. çıkan sayfada fotonun üstüne geldiğinizde, sağ altta çıkan turuncu kareye tıklayın..)

09 Mayıs 2006

Hayatın tadını mı çıkarıyoruz ne?!

Başlık çok mu iddialı oldu diye düşünüp, acaba başka ne yazabilirim derken Defne ağlamaya başladı. Çınar arada bir geceleri uyanırda Defne'nin pek adeti değildir. Benim tatlı kuzum akşam yatağına yatırdıktan sonra, yatağına yakın olan şifonyerin üzerinden içi harf dolu sepeti alıp oynamış, yatağın içi plastik minik harflerle dolmuş (hiçte duymadım) meğer onlardan biri canını acıtmış ona uyanmış. E o uyanırda Çınar kalır mı, kalmaz.. Aldım, salonda evcilik köşemizdeki minderin üzerine bi Çınar, bi İsmail, bi Defne olarak sıraladım. Baktım kızlar hemen uykuya daldılar da, İsmail şekil olmuş yatacam derken, onu gönderdim kendim yattım. Sokak lambalarından içeriye vuran ışıkla yüzleri aydınlanıyordu, uzun uzun izledim nasıl iki güzel melek bunlar dedim, bir de ekledim 'en güzel ikiz, uyuyan ikizdir' diye :) .. Gün içerisinde çok yoğun ve gerçekten bunaldığımda, sağlıklarının yerinde olduğunu düşünüp bununla teselli ediyorum kendimi ama gerçekten teselli ve mutlu oluyorum.

Gelelim bugüne, öğleden sonra uyandıktan sonra benim bankada işim vardı, İsmail erken geldi, kızları bırakıp çıktım. İşlerimi hallettikten sonra yol üstündeki bir kırtasiyeye uğradım. Birkaç tak çıkart oyuncak, bi kaç tane de ahşap yap-boz aldım, oyuncakları tanıtan resimli bir kitap ve iki resim defteriyle keçeli kalemler aldım. Eve döndüğümde her zamanki gibi çok şaşırdılar. Kendilerini birkaç kelime, ıh-ıh ve surat ifadeleriyle anlattıklarından, aradan kısa süre de geçse beni gördüklerinde ya da babasını -aaaahh demek en uygunu sanırım onlar için.

Açtık paketimizi, çocuk olmak çok güzel, herşeye sevinmek, gülmek.. tabiki yine çok şaşırdılar. Keçeli kalemler hariç hepsini özenle inceleyip, koklayıp, yalayıp beraber oynamaya başladık. Yap-bozları ben yaptım onlar bozdu ben yaptım onlar bozdu, çok eğlenceli olmalı ki kıpırdayamadım yerimden ta ki -aa hadi resim yapalım diyene dek. :)


Resim sanatı çalışmalarımıza 23 Nisan'dan evvel bir forumda katıldığımız etkinlikle başladık. Daha evvelde ellerine boya kalemi vermeyi denemiştim ama muvaffak olamamıştık. İşte 23 Nisan öncesinden bu yana çoğu kez babamızın çalışma kağıtlarının ve dolap, duvarların üzerlerine yaptıkları sanat çalışmalarını bu sefer daha sınırlı tutmak ve bir arada görmek durumunda kaldılar. Çok mutluydular hep beraber coştuk. Çınar bütün renkleri kullandı, boşluk kalan yerleri özenle çizdi. Defne kurşun kalemi tercih etti genelde genelde helezonlar çizdi. Çınar, kalemi nasıl tuttuğuma bakıp kendi de öyle tutmaya çalıştı ama kendi bildiğini okudu. Defne'yse bir sağ elini yorulunca sol elini kullanıp aralıksız sayfayı doldurdu. Üzerlerine tarih ve isimlerini yazdım o sayfaları saklayacağım.

Yine bugün bahçeye çıktık. Ben dergi aldım yanıma, arkadaşları da çıktılar, onlar koştururken çimenlerde yayıldım ben de :) (Derginin adı 'evim' , sanırım yeni çıkmış. güzel birkaç şey buldum içinde her an evde değişikliklere gidebilirim ya da dergiyi atabilirim)..

Velhasıl, bugün herbirimiz ayrı mutluyduk. Sanırım hayatın tadını çıkaracağız bundan sonra :)

07 Mayıs 2006

Sobe olayı!

Unuttuğum aslında unutmadığım ama bugün yazasım olan bir sobe. Yasemin sobelemiş, neler demişim..

— Çocuklarınız mı adapte oldu size yoksa siz mi onlara?
— Uyku, yemek, uslu durma, v.b. konularda uyguladığınız yöntemler nelerdir?

Adaptasyon;
Bizde adapte olma gibi bir durum yok sanırım her şey kendiliğinden gelişti ama şu da var doğumun üzerinden 21 ay geçmesine rağmen hala alışamadım çocuklu olmaya, hep bir şeyler ya da bir günü bekler durumdayım. Ama bu her şey aksi gidiyor manasına gelmiyor. Mesela, erken kalkmaya alışamadım, hâlbuki iki bebek sabahın kör vakti kalkıyor bunu bir buçuk yıldır öğrenmem lazım ama yok, belki yarın sabah bir mucize olur saat 10'a kadar uyumama müsaade ederler diye geçiriyorum içimden, henüz bu hiç gerçekleşmedi. Bazen annemler geliyor ya da pazar günlerinin sabahını benim de tatil günüm (sabahım) ilan ettik 9 gibi filan uyanıyorum. Her şey böyle gelişirken yine gece geç yatmaktan geri kalmıyorum, iyice uykum gelecek ya da çok yorgun olacam o zaman 12 gibi filan uyuyorum. Neyse, konu bu değildi.
Doğmadan evvel evi onların yaşayabileceği şekilde tekrar düzenledim. Hiç odalarında oynarlar diye hayaller kurmadım zira orada uyuyacaklardı boğmanın manası yok. Evimde az eşya var, Bursa'ya taşınırken yarısını çaldırdık, o yüzden düzenleme zor olmadı. Mesela bugün salon hafif L şeklinde, L nin kısa bacağına evcilik köşesi yaptım. Sünger yatağa kılıf diktim yere koydum üzerine bir sürü yastık, önüne minik masa sandalyeler, yanına ufak bi oyuncak rafı. Zaten bana 'salonun ortasında bunların işi ne?' diyebilecek misafir gelmiyor, gelenler de oturup evcilik oynayacak cinsten insanlar..
Doğumdan önceki zamanlar çok uzaklarda kaldı, ben kızların yeni doğduklarındaki hallerini bile az hatırlıyorum çünkü günler çok yoğun geçiyor ve ben de biraz balıklık mevcut hafıza bakımından. Şunu düşünüyorum, bir gün her şey süper olacak, ciddi hayallerim var, ki hayalperest olduğumu asla kabul etmem.. :)

Yöntemler:

Uyku;
İki ay sırf anne sütü verdim, günün 20 saati emzirdiğim olmuştur, onlar emerken yemek yiyor hatta bazen kestiriyordum. Koltuk altlarıma üst üste iki yastık koyuyordum üstüne de kızları, biri sağı diğeri solu emiyordu çoğu zamanda uyuyorlardı. 5,5 ay emerek uyudular. Sonra sallanan oto koltuklarında 1 yaşına dek uyudular, koltuklar dar gelip sıkılınca salonun ortasına serdiğim iki kat yorgan üzerinde dönerek uyuyorlardı, kış yaklaştığında yataklarına alıştırmak zorunda kaldım. Hiç ayakta sallanmadılar bu mümkün değildi zaten, her ne kadar yardımcı birileri de olsa ikisini de ayağımda sallayamayacağımdan bu yöntemi hiç düşünmedim. Sonra, zaten kendileri uyuyabildiği için yataklarına koydum, o akşam ağladılar ben de kapıda ağladım, öyle böyle değil hıçkırarak ağladım ben ne rezil bir anneyim diye. O akşam İsmail evde yoktu olsaydı izin vermeyeceğini biliyordum neyse ertesi gece yataklarına koydum yine ağladılar odadan çıkarken kapıyı kapattığımda sustular, bu bir hafta sürdü o gün bugündür yataklarında uyuyorlar. Bu bir yöntemdi. Bunun dışında değişmeyen tek yöntemimiz uykuya giderken bol iyi geceler öpücükleri :)

Uslu durma;
Ne yazayım şimdi buna, doğası gereği her ikisinde de olması gereken davranışlar var. Ne şımarıklar ne de uslu :)

Yemek;
Uyku gibi bu konuda da benim bir düzene ihtiyacım vardı, hiç bir şeyi dikte etmedim zamanla oturdu. Üç ana öğün, saat 16.00 meyve, saat 17.00 de de yoğurt var. Bunların dışına çıktığımız pek görülmemiştir. Öğünlerden en az birinde doğru dürüst bir şey yiyecekler, yemeğe 1-1,5 saat kala hiçbir şey yiyip içmeyecekler. Haftada en az bir kez de balık yedirmeye gayret ediyorum.




Bende kabul ederse, Nehir'in annesi Binnur'u sobeliyorum.

06 Mayıs 2006

2 yaş sendromu, welcome to the aramıza..


Doğduklarından bu yana dönem dönem kıskanç olan taraf değişti ama diyebilirim ki birbirlerine hiç zarar vermediler (vurma-ısırma vs olmadı).. Son zamanlarda Defne'm Çınar'ıma biz odadan çıkmışsak o da elinin altında biryerlerdeyse vurmaya çalışıyor, diğeri genelde baskın olduğu için başlarda kardeşinden gelen tepkinin ne olduğunu pek anlamadı ama şimdi ağlıyor bi de gözümün içine bakıyor 'birşeyler yapsana' der gibi.

Defne'ye söyledim hep kardeşinin canı acır yapma öyle diye güzelce izah ettim, sakin ses tonuyla da söylesem yaptığının yanlış olduğunu bilip beni susturmak istercesine boynuma sarılıp annooo diyor (napim ben de sarılıyorum) ama gözü yaşlı Çınar bize bakıyor oluyor. Bi ara hiç söylemiyim kozlarını paylaşsınlar dedim, sonra saçmalama Vildan onların ne kozu olur dedim, ne yapacağımı şaşırdım.

Kesinlikle bu bi dönem, şu iki yaş sendrom olayına hızlı bir giriş yaptık biz 3-4 gündür. Çınar öğlenleri uyumak istemiyor. Resmen bugünden yarına değişti çocuk. ikisininde içi içine sığmıyor sürekli yeni şeyler yapmak istiyorlar.

Tv izlettirmiyorum mesela belli bir saatin dışında, bakıyorum bikaç gündür gidip açıyor tv yi, bizim tv çift kumandayla açılıyor onun da kolayını buldu televizyonu açtıktan sonra alttaki decoderi de bızıklıyor ve bi kare yakalıyor..

Eevcilik oyunlarına fena sardık ama şöyle ilk bikaç dakika oturuyorlar çay içiyorlar mahsusçuktan sonra bana ikram ediyorlar sonra sandalyelere çıkıp akrobatik hareketler yapıyorlar. Dün teletubbies başladığında o yaratıklar bi kuyunun içinden çıkıyolar, her çıktıklarında 'hooop' dedi Çınar, bugün baktım sandalyeden sehpaya çıkmış, dikkat et düşersin dedim, aynı ses tonuyla hooop diyor bana. Olaya bakın ya kendini tubby sanıyor.

Sonra, mesela daha konuşmuyolar ama dün gece yatırırken iyi geceler dedim, Defne 'iceceler' dedi. Biz İsmail'le şok! ama tekrar söyletemedim. Çınar da bisküvi dolabını biliyor, beni geçen gün dolabın önüne getirdi 'onuistiyom' gibi bişi dedi, ben mi uyduruyorum bilmiyorum ama söyledikleri bişeyi bir daha söylemiyorlar.

Birşey daha, konuşamıyorlar ya bunlar, haliyle kaka da diyemiyorlar, bikaç gün evvel Defne'ye kaka mı yaptın dedim, kaka de bakayım filan çok kaba bi ses tonuyla 'kaka' dedi. Bugün kaka yapmadan evvel totişi gösterip kaka dedi sonra sıktı kendini işini halletti :).. Hayal gibi geliyor ya bunların böyle konuşup, işlerini görecekleri filan ama biz şu son bir haftadır feci atağa kalktık. Herşey çok hızlı gelişiyor.

birbirlerine vurduklarında ikisine sarılıyorum tabi, birbirlerine sarılıp öpmelerini de öneriyorum, çoğu kez başarılıyım ama canı yanmışsa istemiyor sarılmak bazen.

Şaka maka büyüyoruz yaw :)

02 Mayıs 2006

mamanne manne manne lalalaaa

mamanne manne manne lalalaaa
mamanne mamannee manneeee

Defne'min sözü ve müziği kendisine ait olan bu güzel şarkıyla açılışı yapalım.

Uzun zaman oldu yazmayalı, canım yazmakta istemedi hiç. Hergün aynı şeyler yaşanıyor nesini yazayım. Ama yine de eskiden yeniye doğru yazacak olursam şunlar oldu;

Defne ve Çınar'ın babaannesi vefat etti :( .. Çok hastaydı, iyileşemedi malesef. 5 Nisan günü kaybettik, bir acı tesadüf de aynı gün İsmail'in doğumgünü olmasıydı :(. Bu haberi, havalar güzelleşti diye Bandırma'ya gittiğimizin üçüncü günü aldım. Aslında dönmeye karar vermiştim, çünkü hava çok bozuldu ve hayal ettiğim hiç bir şeyi yapamadım (Erdek'e bile gidemedim), burda Tariş'in pekmezini bulamıyorum hep annemler Bandırma'dan getirirdi, oradaki marketlerde genelde var bu marka ben de dönmeden gidip biraz pekmez stoklayayım istedim o ara İsmail acı haberi vermek için aradı. Zaten toparlanmıştım, annemle babam da bizimle geldi ve yola çıktık. Velhasıl geçtiğimiz ay başı üç günlük bir Bandırma maceramız oldu.



Defne'nin inek-koyun kırması peluş hayvan oyuncağı kayboldu :( Defne uykuya yakın vakitlerde koyun dediğimiz bu oyuncağını alır, dört bacağını periyodik şekilde yaklaşık birer dakika arayla elinde çevirip burnuna sürter aynı anda parmağını emerdi. Onu zamansız bir yerlerde atılı gördüğünde çok şaşırır, çok sevinirdi. Zaten benim kızların şaşırmaları çok komik, mesela Çınar beni her sabah gördüğüne çok şaşırıyor, tatlı bir çığlıkla "aaayhh!" diyor :) .. Neyse efendim, benim kuzularım bahçeye arkadaşlarıyla çıkmaya başladılar son günlerde, apartmanda yaşayan yaşları 10-14 arası üç kız var, bir gün kapı çaldı 'Defne'yle Çınar dışarı gelebilirler mi acaba, biz onları gezdiririz' dediler.. Direkt felaket senaryolarına geçmeden, kızlarımın büyüdüğü artık dışarı çağrıldığı duygusuyla iki fırk çekip giydirdim üstlerini, fazla uzaklaşmayın, sesinizi duyacam nidalarıyla yolladım. Gerçi bu gereksizdi ben de balkona sandalye koyup onları izledim :) yine başlarını yukarı kaldırıp beni her gördüklerinde çok şaşırıp el salladılar ve bu bizim alışkanlığımız oldu. Artık balkona sandalye de atmıyorum, tüm camları fırsattan istifade açıp evi havalandırayım derken sesleri hep kulaklarımda.. Lafı şuraya bağlayacağım, kaybolan koyunumuz yine arkadaşlarıyla bu bahçe gezmelerinde yok oldu. Artık, benzer bir dokuya sahip olan palyaçonun şapkasının pomponuyla idare ediyor..

(koyun bu fotoda daha belli oluyor.
Görenlerin insaniyet namına bizi haberdar etmelerini rica ederiz! :) )


Geçen hafta sonu Görsem geldi, ertesi günde bir arkadaşım. O gece iyi eğlendik. İçtik, coştuk. Ertesi gün köyümüze (misi) götürdük misafirimizi (Görsem sabahtan döndü). O da bayıldı oraya, kızlar öğlen uyumamıştı orada pusetlerinde açık havada uyudular, su sesi eşliğinde. Artık köydekiler kızları tanıyorlar, adlarıyla seslenip el sallıyorlar :)..

Son olarak, bu sitebenimle söyleşi yaptı. Bu siteninsitenin bir köşesinde yazmaya başladım.