27 Mart 2006

Biz nelerle oynuyoruz, ne izliyoruz?

Kitaplar. Doğduklarından beri okuyorum, başlarda gazete, dergi filan okuyordum, zaman ilerledikçe gazetede ilgilerini çekecek hayvan, çiçek resimlerini göstermeye başladım. Hala Defne gazetede araba görsün büyük bir heyecanla gelip gösteriyor. İlk kitaplarımız resimli hayvan sözlükleriydi, Çınar birşeyleri kavramayı 4. ayda başlamıştı o zaman eline kitap tutuşturuyordum, yerde sürünme, emekleme derken en çok kitaplarla oyalıyordum. Fotoğraftaki "resim tamamla" kitabı hediye gelmişti, aslı spiralliydi ama küçük bir çizik kazasından sonra spirali çıkarıp ip geçirdim, o kitap en az 3-4 kez tamir olmuştur ama hala vazgeçilmezler arasında, yenisini alayım diye gittiğimde de nasılsa var diye benzeri bir kitap olan "büyük-küçük" kavramlarını gösteren bir kitap almıştım. Onun içinde de "top" olması kızların kitaba ilgisini arttırdı. Hikaye olmayan tüm resimli kitaplarda, dillerince bu ne diye sorgusu baştan resmin tamamını kapsarken şimdi, kardanadamın burnunu gösterip bu ne, devenin kuyruğunu gösterip bu ne gibi sorulara dönüştü. Yine ilgili olmalarını, kurbağayı anlatırken minik kurbağa şarkısını söylemem, köpekte, uğur böceğinde vs. her birinde uygun şarkı biliyorsam söylemem, hareketlerini yapmam etkili oldu sanırım. Şimdi resmi tamamladıklarında veya büyük-küçük eşleştirdiklerinde başardıklarını anlıyorlar..

Hikaye kitaplarında hobi yayınevinin kitaplarını tercih ettim, bunda fiyatının uygun olması en önemli etkendi. Çantalı öyküler serisinin tamamına yakınını ezbere biliyorum :) Sabah kahvaltıda gısak tavuğun en besleyici, en sağlıklı olan yumurtasını yiyoruz, zıp zıp tavşan gibi dişlerimizi fırçalıyoruz, vak vak ördek gibi suda yıkanmayı çok seviyoruz, yani yeri geldiğinde kitaptaki kahramanlardan sık sık bahsediyoruz.

Yalnız bu kitaplarda aklıma takılan bir iki şey var. Mesela hav hav köpek arkadaşsızlıktan yakınırken bir sokak köpeğiyle arkadaşlık kuruyor karlı bir kış gecesi ve üşümesin diye onu kulubesine davet ediyor, güzel bir davranış diye de destekliyor yazar bunu, sokak köpeği ona şuna benzer bir teşekkür ediyor "neyse, sahibin görmeden ben gideyim, teşekkür ederim" bir de "sen olmasan ben ne yapardım ölmüş olurdum herhalde".. ilkinde izinsiz bir beceriyor havhav köpek ikincisinde 'ölüm' var.. Akılları ermediği için pek takmıyorum ama bunu tekrar düşünmem gerekecek. Bir de mee koyun uyanamayıp sürüye katılmaya geç kalınca yalnız çıkıyor yola ve 'hain kurt'la karşılaşıyor. E biz hayvanları sevdireceğiz, koyunu sev kurdu sevme olur mu? olmasss.. keza vırak kurbağada da ayı ailesi çok kötü tanıtılıyor.

Tak-çıkart oyuncaklar. İsmi tam bu mu bilmiyorum, ikiside büyük bir zevkle oynuyorlar. Hepsini birden almamıştım, sıkıldıkça yenilerini aldım, yenileri geldikçe eskilerine de rağbet arttı, hepsiyle değiş-tokuş yöntemiyle oynuyorlar. Tüm parçaları koyduğumuz bir sepetimiz var, içinden arayıp yerine yerleştiriyorlar, zorlandıkları parçalarda -ııııhhh diye yardım istiyorlar. Oyuncak almaya gittiğimde hala çok sıkıntı çekiyorum, bebek, peluş oyuncak vs almak hiç aklıma gelmiyor, özellikle peluş çok hediye gelmişti onlarla idare etsinler. Zaten oyuncak iyi güzelde genelde toplama işini ben yaptığımdan bıkıyorum. Bu tak-çıkartlar sanırım artık yerlerini yap-boz lara bırakacak, winnie the pooh un yap-boz unu defalarca beraber yaptık, şimdi başlarda epey zorlanmalarına oranla rahatlıkla yapıyorlar. Demekki sırada yap-bozlar var..

Bir de "Balamory"miz var :).. Yaklaşık 2 aydır tv izlemelerine müsade var. Bbcprime da "teletubbies" adında 5-10 dakikalık bir programla başladık. Sadece selam verip güle güleyle biten bir programdı. O yerini balamory denen programa bıraktı. 20 dakika sürüyor, küçük bir sahil kasabasının ismi Balamory. Miss Hoolie'i ilk gördüğümde çocuklar bundan korkar ya daha güzel bi kadın bulamamışlar mı diye geçirmiştim içimden ama ben de çok seviyorum artık onu. Başlangıcında ve bitişindeki şarkı çok güzel zaten bol şarkılı bir program, 5-6 tane karakter var hergün ayrı konu ele alınıyor ama genelde yormayacak tipte.

Top oynamak, legolar, ahşap bloklardan kuleler yapmak, son zamanlarda maymuna, ineğe, anneye, babaya mahsusçuktan yemek yedirmek, çay ikram etmek yani evcilik :), bahçeye çıkmak, parka gitmek, Misi Köyü'nde kahvaltı ailecek hoşlandığımız ve iyi ki yaz geldi dedirten etkinlikler.. :)

Yasemin ve İmge sizin kuzularınız nelerle oynuyor, neleri izliyor?


26 Mart 2006

Kuzular

DEFNE'm

Benim kibar böcüğüm.

ÇINAR'ım

Benim özgür kızım.

24 Mart 2006

Son günlerde..

Geçen bir yazı okudum, net üzerinden günlük tutmak kursağıma dizildi :( genel olarak yakın plan çekilmiş fotoğrafları kaldırıyorum ama olaylar hakimiyetimin dışında geliştiği için sinir olmaktan başka birşey yapamıyorum.

Geçen hafta cumaydı sanırım zaman kavramı yoksunluğundan unuttum, babaanne çok hastalandı çok. İsmail birkaç gün arayla 2-3 kez onu ziyarete gitti. Hadi birinde annem geldi aceleyle diğerinde imdadıma Görsem yetişti ama çok sıkıldım çaresizlik çok zor evde iki çocukla yalnız kalmayı göze alamadım, böyle durumlarda insan hep kötü senaryolar yazıyor. Neyse İsmail gitti geldi, şu sıralar telefonla görüşüyorlar ümit kesilen hastamız iyiye gidiyormuş, bu güzel haber.

Hayallerin adamı değilim çok plancıda değilim ama zaten hayatım statik ne ne zaman olacak gayet belli, istediğim havalar ısınsındı o da oldu. Havalar ısınsın Bandırma'ya gideceğim diyordum o olmadı, yine göze alamıyorum bir yanım çok istiyor diğer yanım bekle biraz daha diyor. of beaa

Sabahtan akşama gelişen rutin artık beni sıkıyor tek güzel yanı her ne kadar zorluda geçse kızların büyümesini takip etmek. Çoğu kez yetemediğimi düşünüp bunalım takılıyorum hala birşeyler bekler pozisyondayım hala anneliğe alışma modundayım da artık alışsam fena olmayacak.

Son birkaç gündür balkonda sigara içerken, buraya ilk taşındığımızda 50 cm olan şimdiyse bizim balkonun boyunu aşıp neredeyse 15 mt. olan ağacın sümbüle benzer açan çiçeklerinin tomurcuklandığını takip ettim. Çok istiyorum gün gün fotoğraflamayı 3-5 saniyemi alacak bu işi bile durmadan erteliyorum. Az evvel baktım epey belirmiş çiçekler tam elime makineyi aldım bu seferde şarjı bitti..


kuruyemiş ve meyve atıştırıp balamory izliyoruz..

Dün ve ondan önceki birkaç gün Defne'mle Çınar'ıma evcilik oynamayı öğrettim. Tencerede yemek pişirip kaşık kaşık maymunla ineği besliyorlar, bana da sürekli çay doldurup ikrama geliyorlar, hüpleterek içince de pek bir keyifleniyorlar. Kendi başlarına oynamaya iyiden iyiye alıştılar. Hergün belirli bir kaç olmazsa olmaz oyunumuz var şu an. Kitap okumak -ki artık hepsini ezberledim, onlarda ezberledi :)- , tak çıkart oyuncaklarıyla oynamak (bunu kendi başlarına yapıyorlar başlarında benim olmam gerekmiyor ama olaki tren ya da bisiklet yerine oturmadıysa ııııhhhhh diye sinirlenip dillerince beni yardıma çağırıyorlar), balamory en sevdiğimiz şey, yayın süresi olan 20 dk. dünyayı unutuyorlar, saklambaç, kovalamaca ve dün keşfettikleri birşey daha; salon kapısı kare kare buzlu camlardan oluşuyor, biri kapının ardına geçiyor diğeri önüne birbirlerinin parmaklarını takip ediyorlar cama dokunup farklı yerlere değdirerek, çok eğlenceli olmalı pek gülüyorlar çünkü..

Evcilik oynuyorlar..

Bir de huysuzlandıkları anlar var, elimi kolumu nereye koyacağımı sapıttığım zamanlar, müziği açayım dans edelim yok, albümlere bakalım yok, su vereyim yok, bisküvi ı-ıh tek kurtuluş dışarı çıkarmak ama zamansız olduğunda dışarıda çıkamıyoruz..

herhalde sabit durdukları tek zaman dilimi balamory'nin yayınlandığı dakikalar,
bütün fotolar bu anlarda çekiliyor çünkü :)
yine balamory izliyoruz hem alttaki hem üstteki karede..


09 Mart 2006

Babaanneyi ziyaret ettik, birde kitap fuarına gittik..


Geçen cumartesi İsmail'in babası telefonda sitemli konuşunca pazar günü onları ziyaret etmeye karar verdik. Epeydir uzun yola çıkmıyorduk, haliyle araba koltuklarınıda kullanmıyorduk, binbir zorlukla koyduk Çınar'ı koltuğa, Defne direkt oturdu. Sabah uyanıpta henüz uyku vakitleri gelmediğinden yolda da uyumadılar, Yalova'ya gidene kadar şarkılar mı söylemedim, ezberimdeki kitaplarımı okumadım neler.. Topçulara vardığımızda deniz yolculuğundan nefret etmeme rağmen şükrettim rahatlayacağız diye, gemi fazla kalabalık değildi, hava da çok güzeldi o yüzden kapalı alan boştu. Çok şaşırdılar martıları, denizi görünce ama çokta eğlendiler, Çınar evdeymişiz gibi koltuklara yattı ellerini çenesinin altına koyup ayaklarını havaya kaldırıp :) kuzum benim, Defne hep temkinliydi düşecem diye. Ben İsmail'e bin kişi oturuyor dokunmasın koltuklara dedikçe İsmail o güzel Türkçe'siyle küvete koyalım o zaman çocukları dedi, ne küveti dedim hani hastanelerde koyuyorlarya dedi küvöz demek istiyor :) alışsınlarmış, ne diyim alışsınlar..

Babaanne yatıyordu, zatürre başlangıcıymış, epey hastanede de kalmıştı ama evde daha iyi bakılacağından göndermiş doktor. Çok sevindi bizi gördüğüne, babaanne, dede, iki amca, iki yenge, iki kuzen gördüler bir de dönüşte İsmail'in dayısına uğradık seceresini benim bile tutamadığım bir dünya akraba gördük. Kızlar önceleri çok yabancı durdular ama alıştıktan sonra çok güzel oyalandılar. Altı yaşındaki kuzen Burak onlara toplarını ve arabalarını verdi bir de nasıl oynanacağını öğretti, ıın ın araba sürüp durdular.. Defne dedeyi çok sevdi, kucağından inmedi, Çınar'da amcalarıyla iyi anlaştı gerçi o dokuz köyle barışıktır herkesle iyiydi.. Akşam üstü saat 5 gibi döndük, daha arabaya koyar koymaz sızdılar, çünkü o güne dek öğlen uykularını atladığımız hiç olmamıştı ben ne kadar kasılsamda uyumaları lazım diye bir yandan yolda uyurlar rahat gideriz düşüncesiyle izin verdim. Nitekim dönüşümüz güzel geçti ama çok çok çok yorulduk..


4.Bursa Tüyap Kitap Fuarı açıldı geçenlerde Bursa'da. Geçen yıl da götürmüştüm kızları ama dünyadan habersiz pusetin içinde gezmiştiler. Bu sene yine götürdüm, son zamanlarda hep değişik şeyler yaşadığımızdan ne kadar hoşlarına gideceğini tahmin ediyordum, yanılmadım. Daha ilk standta her kitaba ellemek istediler, ben baştan yok-mok dedim sonra düşündüm niye engelliyorum diye izin verdim. Keyifle dokundular, aldılar karıştırdılar yine yerine koydular. Çocuk kitaplarının olduğu standlarda resmen tutturdular, kendimizden çok onlara kitap aldık, ailecek çok mutlu olduk. Ha birde çıkarken Server Tanilli'nin imza günüymüş adamı gördüm uçacaktım sevinçten. Babam çok sever çünkü, hemen bir kitabını alıp (ki büyük ihtimalle babamda olan bir kitabı "Uygarlık Tarihi") babamın adına imzalattık. Henüz söylemedim babama, yarın geliyorlar sürpriz olacak.. (makinenin şarjı yoktu fuarda foto çekemedik, çok üzgünüm..)

İşte böylee, zamanında yazsam daha birçok şey çıkacak belli ama yazamıyorum işte..

04 Mart 2006

8 Mart, hem kadınların hem Görsem'in günü :)


Görsem 8 Mart doğumlu, anlamlı bir günde doğdu benim güzel kardeşim. Geçen gün izninde bize geldi e bizde doğumgününde beraber olamayacağımızdan pasta yaptık, kızlarım ona elleriyle doğum günü hediyesi hazırladılar. Akşam üstü saat 20.00 gibi geldi kızları uyutmadım gelecek diye, geldi daha üstünü değiştirmeden apar topar 5 dakikalık bir parti yaptık hep beraber bir mumu üflemeye çalıştık, Defne pastayı tırtıkladı derken yedik ve kızları yatırıp çıktık dışarı.

Sanırım uzun zamandır ilk kez, o ve ben ayrı ayrı çok yorgun olmamıza rağmen bu kadar eğlendik. Sinemaya gidecektik önce ama seansa yetişemedik sonra bi cafe de oturduk, saat 22.00'de kapatıyorlarmış carrefourda tek açık yer olan bowling salonuna girdik, orada alkolde olması bizi feci şaşırttı çünkü gerçekten Bursa'da alkollü içecek servisi yapan çok az yer var. Kaçırır mıyız zaten yorgunuz bira iyi gider dedik ve içtik içtik. Önce bowling oynayanları izledik çok güldük, sonra bizde oynayalım dedik ya bize de gülerlerse diye korktuk ama amaaan gülsünler dedik oynadık. Kelimenin tam anlamıyla "süper eğlendik"..



Ben diyordum hep havalar bir güzel olsa çok daha rahat olacağım diye, yanılmamışım işte. Bahar geldi biz hergün dışarıda 2-3 saat geçiriyoruz. Bu sabahta olduğu gibi geçen günlerde de hep Misi'ye gittik. Haftaiçi olduğundan bizden başka kimse olmuyordu ama bugün iki yaşlarında oğullarıyla gelen bir aile daha vardı. Kızlar çok eğlendi, kedinin peşinde yarım saat koşturdular hepberaber, yine hepberaber ördeklere ekmek attılar, top oynadılar, köpeklere av av diye bağırdılar... Hayvanlara dokunmanın, başka çocuklarla iletişime geçmelerinin, temiz havanın, rahat olmanın artılarını almaya başladım bile son günlerde, bir kere evde sıkılmaya zamanları kalmıyor, hay allah şimdi ne istiyor acaba dediğim anlamsız ağlamaları bitti. İyi ki bahar geldi :) (fotoğraf makinesini bugün götürmemiştim oysa çok güzel kareler yakalayabilirdim, bir önceki gidişimizden bu yandaki foto, sağ tarafta akan gürül gürül Misi deresi var)..

Dün gece n'oldu! Çınar uyandı her zamanki gibi yine yatak değiştirmek istiyor belli, oysa bizim kokumuza mı geliyor filan diye bizim yastıklardan bi tane koymuştum kar etmedi :P herneyse aldım yine götürdüm bizim yatağa Defne'm acı acı ağlamaya başladı bu sefer, gittim aldım kucağıma ama durmuyor çocuk odaları gezdiriyorum ı-ıh, gün içinde olanları anlatmaya başladım sustu yarın yine gideceğiz annecim (bu annecim dememle ilgili bişi yazacam unutmayayım) dedim uslu uslu dinledi keyiflendi ama var bir huzursuzluğu farkettim Çınar'ın boş yatağına bakıp iç geçiriyor, bu sefer beni hep engelleyen İsmail'i dinlemedim gittim Çınar'ı getirdim yatağına koydum sonra da Defne'yi ben odadan çıkarken meşhur ağlamalarını yaptılar ama Defne sustu bir iki saniye sonra Çınar'sa uzatmaları denedi baktı fayda görmüyor daldı uykuya, sabaha kadar yatağındaydı, tabi bu dün geceydi birkaç gün daha sabredeceğiz ve eminim eski düzenimize döneceğiz. Yani Defne kuzum kardeşi olmadan yatmak istemedi, ben de istemezdim kardeşim annemlerin yatağında ben kendi yatağımda diye haklı çocuk, neyse bize önayak oldu da ne zamandır yapmak istediğim işe başlangıç verdi..