30 Aralık 2007

koplomba


kaplumbağa nihayet bitti. herhalde bir hafta filan sürdü, bu sürede ben manto örerdim yahu. herneyse kızlarım çok sevdiler, çınar için yapıyordum ama defne 'anne o benim olsun mu?' dedi, çınar da yanımızdaydı, çınar bir bana bir ona baktı o bakınırken ben olsun dedim. çınar'ın haşmeti var bu da senin olsun dedim. çınar da 'tamam olsun, anne sen bana da bir tane ör tamammm?' dedi, tamam dedim :) ama örmeye hiç niyetim yok. seçtiğim ipten sanırım çok yordu beni, bir de tığla ilk kez bir şey denedim onun da etkisi büyük.

bu kaplumbağayı buradaki siteden bakarak yaptım. detaylarıyla nasıl örüldüğü anlatılmış, ilgilenenlere duyurulur :)

26 Aralık 2007

anne baba azıcık şaşırsın..

ismail : hadi uyuyun kızın, ben de hastayım gidip yatacağım.
çınar : hem hastayım diyorsun hem kısa kollu geziyorsun, git üstüne uzun kollu birşeyler giy.
(çınar poposunu dönüp yatar.)
ismail : hımff!

----------------------------

yılbaşı ağacının üzerindeki süsler itinayla sökülür, bunlarla kapılar süslenmeye çalışılır, o sırada çınar defne'ye koltukta uzanmakta olan beni göstererek 'hadi annemi süsleyelim' der. defne 'annem ağaç değil ki çınar, çok komiksin' diye olayı noktalar..

23 Aralık 2007

bir haftadır hastayım belki de on gündür. boğazım da bir düğüm, yattığımda başlayan kuru öksürük. bir de dün gece sigara içenlerin sonunu hazin bir şekilde anlatan kısa film izledim ve ilk kez sigarayı bıraksam mı diye düşünmeye başladım. kendim konusunda pek evhamlı değilimdir ama gırtlak kanseri düşüncesi beni ciddi ciddi korkutuyor bir de bir arkadaşımın babasının gırtlak kanseri olduğunu öğrendim, bebelerim daha çok küçük erkenden gidemem bu dünyadan. bu kadar arabesk edebiyatından sonra gelelim ev hallerine.

kızların bitmek bilmez ilgi bekleyişleri, büyüdükçe kendi aralarında daha güzel oynarlar diye beklememin aksine daha fazla yükleniyorlar bana. bir de anormal mızmız oldular. bazen elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyorum. bize genelde yabancı olan kıskançlık ve itme-kakma olayları başgörterdi bir de. ittirmeyi filan okuldan öğreniyorlar, bir de defne çok kızmışsa ittirdikten sonra 'pislikkk' diyor kısık ama vurgulayan bir ses tonuyla.

yine defne parmak emme işini azıttı son zamanlarda. genizetini aldırmadık daha, bademcikleri parmağını emdiği için sürekli enfeksiyon kaptığından genelde şiş, nefes alması, gece uyuması filan hiç rahat değil. çınar'a oranla daha az hasta oluyor ama bu ameliyat işini ertelemesek iyi olacak galiba, bir de ameliyatı milad kabul edip parmak emme meselesini de halletmek gerekecek, ama nasıl? bilmiyorum!

okul iyi gidiyor. çok sevdikleri bir öğretmenleri var ve çok şikayetçi oldukları bir de arkadaşları, ibrahim :) ibrahim üzerine küçük ambiyanslar yaratarak okulda olup bitenleri onların ağzından öğreniyorum. her ayın ilk haftasonu veli toplantısı oluyor. öğretmenleriyle konuşuyorum, bensizken bulundukları mekanlarda geziniyorum :P okula hepimiz alışmışız, bayram süresince dört gün evdeydiler ve artık yetemediğimi anladım. anne şunu yapalım, anne hadi yemek yapalım, anne faaliyet yapalım, anne şunu oku, bunu anlat, sen değil babam gelsin, hayır sen değil annem gelsin, neden bunu giydiriyorsun, neden ama nedeennn, sebepsiz ağlamalar, kısmen tutturmalar...

ben fena halde örgüye takmış vazieytteyim. marifetteyzeye koyduğum çınar'ın üzerindeki kabandan bir arkadaşımın kızına da ördüm. dün akşam nette örgü modelleri ararken bunu buldum. çınar tam bir kaplumbağa fanatiği, baby tvde special house çıktığında mutlaka haşmet'i elinde olmalı (kaplumbağalrı ilk olarak haşmet diye tanıdı sonra koplombaa demeye başladı), okuldaki kaplumbağalara yiyecek götürmek, her aklına estikçe eve bir kaplumbaa almayı önermek filan filan.. herneyse bu sebeple bu haşmeti örsem diye düşündüm, tığ ile hiç iş bitirmişliğim yoktur ama öyle detaylı anlatmışki denedim ben de. dün geceden bu saate kadar onu örmekle meşgulum, ancak bitmiyor çünkü çok kastım herhalde ellerimi, parmaklarım acımaya başladı..

çınar'ın kaplumbağa takıntısının yanında bir de minik tavşan ve havuçtan oluşan, büyüklüğü tırnağı geçmeyen oyuncağı var. onu öyle iyi koruyoruz ki kaybolduğunda başımıza neler geleneceğini defne de farkettiğinden gördüğü yerde o da alıp bir yere kaldırıyor :)

22 Aralık 2007

görüldüğü üzere günlerimiz bunları üretmekle geçiyor :P

kızlar saatler geri alındığından beri öğle uykusunu bıraktı. uyumaları çok geç saate kalınca (3-4 gibi) akşam yatış saati de sarkıyordu. öğle vakitlerinde bu tür elişleri yaparak oyalanıyoruz, akşam da 8 dedin mi yataklarına girmiş oluyorlar, süper oluyor :)

daha ekleyeceğim bir kaç foto dahavardı ama geç oldu.

bu arada blogları ihmal ettiğimi biliyorum, bunun için de sıkılıyorum. bi hepsini kaldırayım bitsin diyorum, sonra bunca yazdığım nolacak diyorum. ve sanıyorum tuttuğum tüm blogları bu başlık altında toplayacağım. öbür türlü çok dağılıyorum, ona yazdım buna yazmadım derken amaan hiçbirine yazmayayım diyorum.

herneyse umarım geçici bir heves değildir ve yarın akşam devam ederim..

kapı süsü..

fotoların üzerine tıklandığında büyür..

kartonu tencere kapaklarını kullanarak daire çeklinde kestik. içine daha küçük bir kapak bulup çizdik ve onu da kestik böylelikle, simit şeklindeki kapı süsümüzün iskeleti oluştu. etrafını yeşil renkli kumaş parçaları sararak kapladık. farklı renklerdeki fon kartonlarına kurabiye kalıplarını kullanarak çam ağacı, ay, yıldız, ayı şekilleri çıkardık. kestik. çam ağacımızı süsleyen parlak renkli şu uzun süslerden birini aldık. bu süsü kumaşla kapladığımız simide sardık aralarına kestiğimiz ayıcık,yıldız vs şekillerini iliştirdik. en son bir kaç süs daha ekleyip kapımıza kurdele yardımıyla astık. ilk yaptığımızı dedemiz beğenince ona hediye ettik kendimize yenisini yaptık.

geyik..

fotonun üzerine tıklandığında büyür..

yılbaşı kartları..

fotoların üzerine tıklandığında büyür..

kuşlar..

fotolara tıklandığında büyür..

balık fener..


fotoların üzerine tıklandığında büyür..

kurabiye..

fotonun üzerine tıklandığında büyür..

ikinci fotoya dikkat, unlar havalarda uçuyor, ağızlar kulaklarda Sırıtan

ecza dolabı..

fotonun üzerine tıklandığında büyür..

bugün (03 aralık) bir ecza dolabı yaptık, içine burun açıcı spreyimizi, yara bandımızı (bu yarabandı çok sihirli, ağrıyan ya da acıyan bir yere yapıştırıldıktan 2 dk sonra çıkarıldığında ne ağrı ne acı kalıyor o yüzden her eve lazım Dil çıkaran ), güzellik kremimizi (bu da her derde deva, emsal misal çeneniz mi ağrıyor demekki oraya yara bandı yapıştırılamaz o halde krem sürebiliriz, aa acımıyor artııık! Kahkaha)ateş düşürücü şurubumuzu koyduk, sonra da mutlu olduk Sırıtan

korkunç omlet :P


fotonun üzerine tıklandığında büyür..

yılbaşı kartları..


fotonun üzerine tıklandığında büyür..

ilk kütüphane ziyareti..

fotonun üzerine tıklandığında büyür..

ilk kütüphaneyle tanışmamızdan kareler. geçen cumartesi (kasımın ikinci haftasıydı) ilk kez bir kütüphane gördüler, memnun oldular..

kütüphane ziyaretiyle ilgili bir yere yazdığım not;

charlie ve lola bizim 1 yıldan beri -belki de dahauzun zamandır- vazgeçilmezimiz Gülümseme ben de çok seviyorum. hem kardeşliği, hem yenmeyen yiyeceklere bulunan pratik formüller (mesela beyaz eti yemiyordu direkt olarak benim kuzular ama bu komposto diye yiyorlar şimdi, kompostonun ne olduğunu hiç bilmiyorlar, veaslında yediklerinin bal gibi de et olduğunu ama şakadan komposto dediklerini de sırıtarak söyleyip yiyorlar) , sonra sabahları okula yetişirken defne'nin tıpkı lola gibi "acele ediyorum, acele ediyorum.." diye koşturması çok komik Gülümseme

kütüphane konusunda da charlie ve lola'yı örnek aldık evet, gittiğimizde burda arılar, böcekler ve kelebekler kitabı var mıdır anne diye sordular Sırıtan. bursa şehir kütüphanesinde çocuklara ayrılan bir bölüm olması benim çok hoşuma gitti. bize çok uzak ama ayda bir haftasonu planımıza dahil edebiliriz diye düşünüyorum.

kutudan kitaplık..

fotonun üzerine tıklandığında büyür..

okulda kutudan kitaplık yapmışlar, eve geldiklerinde "biz bugün okulda kütüphane yaptık, evde de yapalım mı anneeee?" dediler ve de yaptık. kutuyu kaplayıp, içine kitaplarını yerleştirdiler (onlar böyle tarif etti).. kalan kutu parçalarıyla ev yaptık, ama onlar içine bebek yerine hayvan koymayı ve adına çiftlik demeyi tercih ettiler;

patlamış mısır..


önce mısırları patlattık, sonra hem yedik hem boyadık, sonra kürdanlara taktık, kürdanları bulaşık süngerine sapladık, etrafına elişi kağıdından çit yaptık, gül bahçemiz oldu Gülümseme bir de mısırları ipe dizip noel ağacını süsledik, biraz kısa oldu ama en çok ben yorulduğumdan kısa kesmek zorunda kaldık Dil çıkaran

yaprak baskıyla cam süsleme..


fotonun üzerine tıklandığında büyür..

tuvalet kağıdı rulosundan kuzu, inek, köpek..


fotonun üzerine tıklandığında büyür..

vitray..

fotonun üzerine tıklandığında büyür..

bilim projesi :P


fotoların üzerine tıklandığında büyür..

taç..


fotonun üzerine tıklandığında büyür..

yapraklar..


fotonun üzerine tıklandığında büyür..

03 Eylül 2007

şimdi okullu olduk..

ilk gün.

Günaydın günlük,
Sana sabahın şu kör vaktinde yazıyorum bugün. Çünkü bugün büyük gün, annem öyle diyor, okula başlıyorum. Ne tür bir büyüklük bilmiyorum ama arkadaşlarıyla ya da annesiyle telefonda filan görüşürken okula başlayacağım için çok duygulandığını söyleyip biraz da ağlar gibi oluyor ama bu sevinç gözyaşlarıymış, karıştırmamam lazımmış. Akşama olan biteni anlatırım sana, şimdilik hoşça kal..

Merhaba tekrar,
Okul güzel bir yer, annemin anlattığı kadar varmış. Kaydırak, salıncak, sınıf dedikleri odalarda bir sürü oyuncak, bahçede tavşan ve kaplumbağa bile var. Adına öğretmen dedikleri kadınlar var, iyi insanlara benziyorlar, yalnız başka çocuklar da var, olmasalardı daha iyi olurdu ya, neyse. Kahvaltıda peynirli omlet ve zeytin yedim, çok severim omleti, öğle yemeğindeyse çorbayla, dolma yedim.

devamı....

27 Ağustos 2007

geniz eti..

bugün kbb doktoruna gittik defne için. defne 3 yaşında, geçen kış başından beri zaman zaman horluyor, bazen de genzinden konuşuyordu. bunun haricinde şikayetlerimiz olmadı (sık hastalanmak ya da orta kulak iltihaplanması gibi), ne zamandır doktora götürmek istiyordum ama 'ameliyat' demesinden korkuyordum açıkçası. kontrolde geniz etinin alınması gerektiğine karar verdi doktor. karar verdiğimiz bir zamanda (kış gelmeden diye de belirtti) önce kan tahlili yapılacak ardından vereceği bir gün de ameliyat.

ameliyat korkulacak birşey değil dedi, 15 dk sürüyormuş, 2 saat de hastanede kaldıktan sonra taburcu olunuyormuş. evde iki günlük bir dinlenmeden sonra normale döneceğini söyledi. ama ben daha 3 yaşında diye söyleyince 1 yaşındakilere de yapıyorum, ne kadar erken tedbir alınırsa o kadariyi dedi. çocuğun beyninin 7 yaşına kadar geliştiğini, beynin gelişimi için burundan nefes almanın çok önemli olduğunu, defne geceleri parmağını da emdiği için ve aynı zamanda genizeti büyümesinden ağırlığın bademciklere bindiğinden onların da şiş olduğunu ama bademciklerini almayı uygun bulmadığını da ekledi.

velhasıl, hem çözümü olduğu için, artık burnundan nefes alacağı, uyku apnesini yeneceği için seviniyorum ama ameliyat düşüncesi beni çok geriyor. bir de eğer geniz eti alınmazsa, fiziksel ve zihinsel geriliğe yol açacağını, ayrıca orta kulağı etkileyeceğini ve bu tür durumlarda kulağa tüp taktığını da anlattı. ne olursa olsun tek çözüm ameliyat dedi. beni tek geren şu narkoz meselesi of poff

13 Ağustos 2007

Aslında yazacak çok şey birikti de, Defne'nin bir iki sorusunu yazmak istedim günlüğe;

Cumartesi günü Misi'ye çay içmeye gitmiştik, sandalyelere oturduğumuzda masanın üzerinde bir örümcek vardı küçücük. Çınar, aa karınca deyip ellerini kavis yapıp sağına soluna tutmaya başladı, karıncaları elinde kolunda gezdirmeği hep yapıyor. O sırada örümcek zıpladı, ben de o karınca değil örmcek dedim. Defne gözlerini kocaman açıp

- örümcekler zıplar mı anne? dedi.
- bazı örümcekler zıplar
- başka hangi hayvanlar zıplar anne?
- kubağalar, ımmmm..
- kangurular, tavşanlar..

birkaç dakika sonra, yanımızdan koşarak bir köpek geçti.

- köpekler neden koşar anne?
köpekler de zıplar mı anne?
neden anne?
onun evi nerde anne?...

yatırırken altlarına bez bağlıyorum kimi zaman, her seferinde bezin üzerindeki hayvanın ne olduğuna bakmazlarsa içleri rahat olmuyor, Defne'ninkinde penguen, Çınar'ınkinde köpek balığı vardı. Yine Defne gözlerini kocaman açarak;

- Köpek balıkları yüzer mi koşar mı anne?
- Yüzer kızım.
- Neden koşamaz?
- Onların ayakları yoktur, yüzgeçleri vardır, suda yaşarlar, karada yaşayamazlar..
- Kara ne anne?
anne bu sorulara alışık olmadığından ve bu sorları duymaktaki sevinç ve şaşkınlığından biraz da konuyu ufaktan değiştirip artık hazırlıklı olmak gerektiğini düşünüp balkona gidip bi sigara yakar, sırıta sırıta içer..


Çınar da faaliyetler başka. Çocuk resim aşığı, bütün haftasonu ailesini çizdi. 4 yuvarlak içlerine kaş göz, ağız, alttan iki çöp bacak uzantısı, tepeye de bir güneş. Hepimiz mutluyuz, hal böyle olunca ben daha bi mutluyum.:)


ikinci resmin sağ üst köşesine Defne "çeşmede ellerini yıkayan çocuk" resmini çiziktirmiş,tabi Çınar bunun için de ağladı neden yaptın benim resmime diye..

06 Temmuz 2007

4.gün

Evet, bugün Çınar bırakırken ağladı. Benim gittiğimi sandı ama okulda kaldım. Okula haftada üç gün gelen pedagoğumuzla tanıştım, iki saat kadar sohbet ettik çocuklar üzerine. Çınar'ı tesselli etmeye çalışan Defne de ağladı bir ara, sonra Nazlı geldi okula ağlayarak, onu duyunca hepten coştular. İçim sıkıldı epey. Pedagogla görüşmemiz bitince biryerlerde sigara içmek için dışarı çıktım, İsmail'i aradım o da geldi, oturduk çıkış vaktine kadar bir kafede. Huzursuzluğumu yenmeme pedagog sebep oldu, bunların çok normal olduğunu, o güne dek anneden hiç ayrılmamış çocuklarda yaşanması muhtemel şeyler olduğunu, biraz sabır ve tutarlılıkla atlatılabileceğini söyledi. Tek korkum olan, onlar için faydalı birşey yaptığımı düşünürken aksinin gerçekleşmesiydi. Böyle bir durumda gözlemlerine dayanarak mutlaka bunu bana -ya da okuldan hoşnut olmaması süren farklı bir çocuğun anne babasına- söyleyeceğini, hiç endişelenmemem gerektiğini, kendi kızı doğduğunda da işten ayrıldığını, üç yaşa kadar beraber olduklarını, üç yaşında yuvaya başlattığını, bu tür ağlamalı durumları çok iyi anladığını ve yine bu durumun beklenen bir süreç olduğunu anlattı. Vakit gelip de almaya gittiğimde, mutluydular. Güzel faaliyetler yapmışlar, kız-erkek vücutları çizmişler (nasıl olduğunu ben de anlamadım), karpuz yemişler :) (bu arada kızlar karpuza bayılıyor), masal dinlemişler, oyun oynamışlar. Onları mutlu gördüğüm an bütün endişelerim silindi, doğru yolda olduğumuzu bi kez daha hissettim.

Hergün yanımda foto makinesi götürüyorum ama çekmek hiç aklıma gelmiyor. Aslında ne iyi olurdu öğrenci Defne'yle,öğrenci Çınar'ın bir fotosunun şurayı süslemesi :)

04 Temmuz 2007

Bugün okulda 3. günümüzdü. Sabah 9 gibi bırakıyoruz öğlen 13.30 suları almaya gidiyoruz. İlk gün hiç ummadığım bir şekilde giriş yaptık. Ben özellikle Çınar'dan bir tepki bekliyor ve ona neler söylemem gerektiğinin planlarını yapıyorken, her ikisi de daha giriş kapısında tuttu öğretmenlerinin elinden ve sınıfa çıktılar. Müdüre hanım birşey olursa biz sizi ararız isterseniz gidin dedi ama kaldım. Bir saat filan odada oturdum, bir ara bahçeye çıktıklarında sabah bıraktığı yerde beni göremeyince Çınar beni sordu, annen seni almaya gelecek denince üstelemeden diğerleriyle beraber dışarı çıktı. Yarım saat kadar dışarıda oynadılar, öyle merak ediyordum ki onları bir yolu yok mu görmemin diye sordum, üst kata çıkıp balkondan baktım, görünmeden, önde öğretmen altı tane çocuk arka arkaya sıralanmış tren oynuyorlardı. Tabi ki duygulandım, ben ki çocuğu .ıçarken duygulanıp gözyaşı dökmüş adamım. Yanımda okuyacak birşeyler götürmüştüm ama malesef konsantre olamadım, oraya yakın bi markete gittim. O ara İsmail okula gitmiş benim markete gittiğimi öğrenince peşimden geldi, beraber bir cafede full heyecanla acaba şimdi n'apıyorladır?, cep telefonu da yok yanımızda ya ararlarsa!, ya ne güzel ilk günden ağlayıp etmeden uyum sağladılar , biz çok şanslıyız böyle çocuklara sahibiz hihihi.... diyerek bi kahve içip fırlayıp gittik. Biz gittiğimizde öğle yemeği yiyorlardı, bahçede bekledik epey. Bu arada hiç sormamışlar beni. Kavuşma anı da duygusaldı :P gerçi onlar kırk yıldır okullu gibi beni görünce aa annem gelmiş deyip, sarıldılar ama ben sarılırken biryerlerini incitmemişimdir umarım :P Arabaya yürürken Çınar "biz okuldayken sen nerdeydin anne?" diye sordu ben de size kirazla, üzüm almaya gittim dedim, bitti.

İkinci ve üçüncü günde de okula bırakma seanslarımız aynı şaşkınlıklar ve de mutluluklar içinde geçti (bir yandan da bu kadar kolay olmamalı, ne zaman ne olacak, neyle karşılaşacam acaba diye düşüncelerdeyim). Bugün sınıfa yeni katılan bir öğrencinin annesini Çınar görünce benim annem nerede diye ağlamış, yemek yedikten sonra seni almaya gelecek demişler susmuş. Yemek yedikten sonra dişlerini de fırçalayalım annen gelecek demişler zaten tiş mağcunu canına minnet hemen kabul etmiş tabi. Kendisine sordum bugün biraz ağladım, biraz üzüldüm ama artık ağlamayacam dedi. Hemen akabinde bu sefer Defne onlar okuldayken nerede olduğumu sordu, evde temizlik yaptım dedim bi dahakine ben yapçam, tiviyi silcem böle böle, sen yapma tamam mı? dedi. Bu her cümlenin sonuna tamam mı demeleri de ayrı bi duygusallık konusu :))

Yalnız bir derdim var, ne olup bittiğini hiççç anlatmıyorlar. Neler yapıyorum, nerelerinden ne sorular bulmaya çalışıyorum ama ııhh. İlk gün bahçede yemeklerini bitirsinler diye beklerken o gün kızlarla birlikte yeni başlayan iki çocuktan biri çok ağlıyordu. Bizim binada oturan, çok ağlayan ve her işini bağırarak halleden altı yaşlarında bir çocuk var, kızlar ağlayan çocuğa buradan aşina. Bir de karşı binamızda hiç birşeyini hiçbir şekilde paylaşmayan, üstüne 'o benim vermiceemm' diye dolanan başka bir çocuk var, bu tipe de aşinalar yani. O yüzden korkmamalarını anlıyorum. Konuya dönecek olursak;
- Berke çok mu ağladı diye soruyorum (bana öğretmenleri anlatmıştı)
- evet!
- Siz bugün bahçede mi oynadınız?
- hı-hı!
- resim de yapmışsınız galiba?!
- evet!
- başka n'aptınız?
- bişey yapmadık!
ühühüüü bunun bi yolu olmalı yaa, yalnız bi ara Defne okulun çok eğlenceli olduğunu söyledi, benim hoşuma gidince papağanlık yapıp bunu epey tekrarladı. Bir arkadaşım geçenlerde kendi taktiğini anlatmıştı ama o da sökmedi biz de. Kızına, hadi oyun oynayalım, ben öğretmen olayım sen öğrenci. tamam. birşey söylüyorken ya da yapıyorken, öğretmenler öyle yapmaz, öyle söylemez şöyle söyler diye anlatıyormuş. Ben beceremedim, evcilik, öğretmencilik filan bilmem, drama kabiliyetim sıfır :P

Bu arada dün gece Çınar rüyasında ilk kez winnie, tiger ya da pigletin haricinde birşey gördü. Sabaha karşı yarı ağlamaklı hayır! baba alma onu kucağına! diye uyandı. Gittik yanına, baba sen git dedi, ben kaldım. Tam uyanmış ve çok ciddi;

-O benim kardeşim(defne'nin yatağını gösteriyor)
- evet
- bebek benim kardeşim diiiilll, görmücem onu asla bi daha!! (parmak havada sert sert sola sağa sallanıyor)
- rüya gördün tatlım gel yatalım
- o benim babam, bebeğin diillll, görmücem onu asla bi daha (hareket yine aynı, zaten beni duymuyor)
- tamam tatlım rüyaydı. (bu arada bin tane şey geçiyor aklımdan, daha evvel olmazdı okulda mı birşey oldu da bana söylemediler, nedir bu filan filan..)
- anne, babam gelsin.

babasıyla sarmaş dolaş yattılar, benim uykum kaçtı noldu diye. Sonradan anladım :) olay şu; o gecenin akşamı arkadaşlarla buluştuk çocuk parkı da olan bir yerde. Ya oyuncağa doyduklarından ya bana doyamadıklarından :P yanımdan ayrılmadılar diğer çocuklar parka gittiğinde bile. Arkadaşlardan biri hamile ve iki yaşlarında çok şirin bir oğlu var, Arda. Ben Arda'yla konuştum, abi oluyorsun artık filan diye (çok anlarmış gibi) annesine bezi, biberonu hiç bıraktırma çünkü kardeşi geldiğinde yine ister filan diye 10-15 dk. bir bebek muhabbeti oldu. Çınar da kayıttaymış o sıra. Ben buna bağladım yani, sabah babası biberonla süt vermeye kalkmış (o biberonu da nerden bulduysa, çocukla dalga geçer gibi cık cık cık ) ben bebek diilim onla içmem diye çemkirmiş Çınar.

Bana gelince, ilk gün zaten onlarlaydım, dün kızları bıraktıktan sonra Misi'ye kahvaltıya gittik İsmail'le. Yarım saat filan oturduk üç saat oturmuşum gibi geldi. Temizlik neyin yaptım, temizlik bitti ne yapacağımı şaşırdım ama hala erkendi. Elim yüz kez telefona gitse de sadece iki kez aradım. Bugün de kahvaltıya simit, açma alıp yine misiye gittik, dönüşte ben carrefoura girdim, artık kendime bir şarj aleti almalıydım, çünkü veliydim ve çünkü her an okuldan aranabilirdim baktım heryer indirimde alışverişte yapiim dedim, çocuklara birsürü şey aldım. Temizlikle, kahvaltıyla zaman geçmiyor ama alışverişte zamanın zırt diye geçtiğini farkettim.:P

işte böyleeeeee..

02 Temmuz 2007

Kızlarım Okula Başlıyor

Duygularımı tarif eden iki kelime "anormal heyecanlıyım". Heyecanımın startını vesikalık fotoğraf çektirmeye gittiğimizde o karanlık stüdyo verdi. O an şu andır devam ediyor. Yarın da büyük gün "kızlarım okula başlıyor"..

Cuma gününe kadar hala sürümcemedeydi gidip gitmeyecekleri. Tam bir sebebi de yok, gitmesinler diye hiç düşünmedik ama gitmeselerdi hep geç kaldığımızı düşünüp çok hayıflanacaktım. Neyse, başlıyorlar yarın. Evcek heyecanlıyız, çocuklar pek farkında değil, onların heyecanı parka giderken duydukları yaşasın kaydıraktan kayacağız heyecanı kadar eminim ama ben cidden bi acayibim yaa :'( ne zaman doğdunuz, büyüdünüz de okullara gidiyorsunuz olarak yarı ağlamaklı dolaşıyorum onların olmadığı yerlerde.

Ne zamandır günlüğe yazmadığımdan aslında Defne için son derece önemli olan bir değişikliği yazmayı unuttum. Defne ineğini (mi'sini) bıraktı. Bu kendiliğinden olmadı tabi. Kademeli olarak ineği ortadan kaybettik ve birgün hiç vermedik, anne benim mi'im nerde? hadi kalk arayalım dedi, ben de çok meraklanmış gibi yapıp, kalkıp mi aradık, bulamayınca (artık gelmeyecek olan) Sevgi'ye gelince sormaya karar verdik. Çok sıkıntı yaşamadı, adını kendinin de bulamadığı bikaç huzursuzluğa düştü ama çabuk atlattı başka şeylerle meşgul olunca. Velhasıl, bu vesileyle gündüz parmak emmelerimiz tamamen ortadan kalktı. Gece yatarken battaniyesinin köşesini burnuna sürterek parmağını emmesi hala devam ediyor ama bikaç gece bunu da yapmadı. Aslında bu duruma İsmail de ben de üzüldük, çünkü çok sevdiği birşeyden vazgeçmek durumunda kaldı.

Tuvalet işine gelince, herşey iyi gidiyor. Birkaç kazanın dışında sorun olmadı. Ben bu durumu çok abartmıyorum onlar da sanki uzun zamandır bu işi yapıyorlarmış gibi davranıyorlar. Gece henüz altlarını bağlıyorum ama bi markanın alta serme örtüleri var onu alınca bezlemeyi de bırakacağım. Zira çarşaf değiştirmek en nefret ettiğim 188 işten bi tanesidir. ;D

24 Haziran 2007

biz geldik :)



özetle;

Görsem evlendi. Nikah düğünden 15 gün evvel oldu, bu sebeple çok sık Bandırma'ya gidip geldik. İki düğün oldu. Biri Bandırma'da diğeri Havran'da. İki düğün arasında iki gün vardı, sıcak ve yoldan çocuklar etkilenmesin diye Havran'a 50 km uzaklıkta olan Sarımsaklı/Ayvalık'ta İsmail bir otel bulmuş, orada kaldık. Düğünleri yaptık. Kızlar kalabalık ve gürültüden hiç hoşlanmıyorlar. Eteğime yapışık dolaştık. Sarımsak'lıda o iki gün iyi geldiğinden üç gün daha uzattık ve böylece hiç hesapta olmayan bi tatil yaşadık.Beş günlük tatilin ardından beş gün de evi toplamak, temizlik ve bol bol çamaşır yıkamakla geçti. En nihayet bugün hayat normale döndü. Görsem'in telaşesinden sonraya ertelediğim tuvalet eğitimi işine de bugün başladık, çok komikti:)


Sabah bezlerini çıkardım ve günlerdir sözle telkinlerde bulunduğum o meşum günün artık geldiğini kızlara anlattım. Çişimiz veya kakamız geldiğinde artık tuvalete yapacağız. Gülce, Bahadır.. (bahçeye beraber çıktıkları tüm çocukların ismini saydım) tuvalete yapıyor, anne, baba herkes tuvalete yapıyor siz de artık büyüdünüz ve tuvalete yapacaksınız.. Tamam! dediler eklediler; anneanne de tuvalete mi yapıyor anne? evet. dede?, evet. meryem teyze? evet........ çok heveslendiler. İlk iki saat hayal kırıklığı yaşadım, kolay olacağını düşünmemiştim ama her biri üçer çamaşır kirletti ve sanki olmayacak bu iş dedim, İsmail de, birden olmaz bağla bağla filan demeye başladı ama ondan sonra hiç kaza yaşamadan akşamı ettik. Gece yatarken bağladığımda Çınar "aaa neden bağlıyorsun anne?" bile dedi.. Sabaha dönecek olursak, hem klozete adaptör üstüne hem de oturağa oturdular. Çınar ilk oturağa yapıp kalktığında "aaa su" diye şaşırdı, işte o senin çişin dedim "su gibi" deyip güldü. Bütün gün bir Defne bir Çınar anneee çişim geldi diye bağırdığından günüm banyoda geçti diyebilirim ama şikayetçi değilim:) Aslında bi çok komik an yaşadık aklıma gelmiyor. Güzel başladı, böyle devam etmeyeceğini de biliyorum, illa geriye dönüşler yaşayacağız ama başaracağımıza inanıyorum. Zaten başaralım da zira 3 yaşın bitmesine ne kaldı.

Temmuzda anaokuluna başlayacaklar. Bir ay evvel görüştüğüm bir okul vardı, çok da memnun kalmıştım. Görsem'in işlerini bi atlatalım diye bekliyordum. Haftada beş yarım gün gidecekler, sabahtan öğlene kadar. Duruma göre eylül de tam ya da yarım devam edeceğiz. Yaz aylarında çok çocuk olmadığından ve okul konusu evde hergün pozitif bir şekilde geçtiğinden adaptasyonda çok sıkıntı yaayacağımızı sanmıyorum. Gardımı aldım bekliyorum:)

başka başkaaa.. daha yazarım şimdi uyuyayım..

04 Mayıs 2007


iyi ki geldin yaz :)

Görsem'i everdik..

Geçen hafta Görsem'i istediler, ikiletmedik hemen verdik. Dün de nişanlandı, bu sebeple Bandırmada'ydık. Haziranda da evlenecek sanırım, henüz kesin değil.

Bandırma'ya vardığımızda çocukları bıraktım eve girmeden kuaföre gittik. Dört saat filan kaldık, içim bayıldı. Saçlarımı kestirdim, epey kısaldı. Saçımın yeni halini sevdim ama makyajdan nefret ettim. Elbiseye uysun diye kıpkırmızı bi ruj böüeee.. Herneyse, kızlar böylesi kalabalık ve de gürültülü ortamlara alışkın olmadıklarından endişeliydim tepkilerinden. Boşa çıkmadı kaygılanmam. Dipdibe gezdik, ne dans etmemize, ayakta durmamıza bile müsade yoktu. Sonlara doğru hep beraber pistte şöyle bi dolandık ama epey sonlara doğruydu eğlence sona erdi :) Çocukları eve bırakıp tekrar dışarı çıktık, çok geç döndük. Uyumam beşi buldu sabah sekiz de kalkınca gecenin de yorgunluğundan bugün çok fenaydım. Sabah Bursa'ya yola çıkmadan Erdek'e gittik kahvaltıya bir de.


Defne dedesiyle..

Çınar anneannesiyle..


canım Erdek ve biz..


27 Nisan 2007

Çocuk Resmi

İki gün evveldi sanırım, hava oldukça güzeldi ve tası tarağı toplayıp bahçeye resim yapmaya çıktık. Sulu boya fırçalarımızdan sadece birini bulabildik, bu hiç iyi birşey değildi ama niyetine girdiğimiz için de bahçede resim yapma planlarımızı erteleyemedik. Düşüncem sırayla yaparlardı ama olmadı. Eve çıkıp acaba fırçanın yerini ne tutar diye çekmeceleri karıştırırken yumurta fırçasını buldum, şimdi de her ikisi yumurta fırçasıyla boyamak istedi neyseki varmış, velhasıl yumruta fırçalarıyla suluboyalarımızı yaptıktan sonra pastel boyalara geçtik. Asıl beni sevindiren, annemi, kardeşimi, bikaç arkadaşı arayıp olayı anlatmam burada cereyan etti Sırıtan çınar bir "çocuk" resmi yaptı.



Önce kafayı oluşturan yuvarlağı yaptı, bu tooop dedi, elindeki pasteli fırlatıp maviyi seçti,bunlar gözleriiii dedi (gözleriii lafını duyunca benim antenlerim açıldı ve hissettirdiğim anda vazgeçeceğini bildiğimden uzaktan ilgi, merak ve şaşkınlıkla izlemeye devam ettim), aynı hareketle bu sefer yeşil boyayı seçti o saçımsı şeyleri yaptı ve devamı geldi. Sonra ona ne yaptığını sordum başladı anlatmaya;

- bu ne annecim?
- çocuk!
- harika olmuş çınarcım. bunlar ne (mavi boyadıklarını soruyorum)
- gözleri..
- ya bunlar (yeşilleri soruyorum ve saçları demesini bekliyorum)
- dudakları..
- Şaşırmış Kahkaha Gülümseme pekiii bunlar? (mor dikey çizgiler)
- bacaklarıııı..
- peki bu ne? (ortadaki kırmızı noktayı soruyorum)
- göbüşü
- Kahkaha peki şunlar? (geri kalan çizgileri soruyorum)
- şunlar ot anne. çimende oturuyor.

şlap şulup hart hurt diye yerim ben seni diye içimden geçiriyorum. Dışımdansa çok başarılısın Çınarcım resmin gerçekten de harika oldu, istersen bir çocuk resmi daha yap diyorum. cık diyor ben büle büle yapacam (yuvarlaklar yapacakmış) en çok hoşlandığı da bu zaten, hemen her renkle daireler çizmek. O akşam baş ucuna astığımız çocuk resmini babasına anlatırken gözü, dudağı dedi, sonra şaşkın bir halde aaa ağzı yok, yapmamışımm dedi. Dudakların oralarda olamayacağını o an için düşünemedi ama sonradan keşfetti sanırım Kahkaha

Bugün onu tekrar bir çocuk resmi yapmaya ikna edebildim, fazla üzerine düşmüyorum çünkü ters tepeceğini biliyorum. Çınar bu gözü bu dudağı derken Defne de yaptı ondan esinlenerek. Artık biz çocuk resmi yapıyoruz! duyrulur Sırıtan

Genelde helezonlar, garip şekiller ya da çizgiler yaptıklarından birden! birgün bi çocuk resmi yapabileceği aklıma gelmemişti. Konulu bir resim çizebilmelerini de uzak görüyordum. Boyalarla ya da 'hadi resim yapalım' cümlemle tanışmaları yeni değil, fakat buraya şunu şuraya da şunu çiz/boya hiç demedim. Bir daha hep bana yaptırırlar diye önlerinde resim de yapmadım, tamamen doğaçlama olan ve genelde kitaplarda, dergilerde gördüğüm bu tür bir resmin kendi çocuğumun ellerinden çıkması beni şaşırttı, mutlu etti. :)


Ortadaki Çınar'ın bugün yaptığı çocuk resmi, bu seferkinin burnu da var hem de bir sürü bacağı, bir de göbeğe dikkat yeşil ve kocaman Sırıtan. Defne'ninkileri çekemeden pil bitti, yarın da onları eklerim.