26 Aralık 2006

büyük-bebek


Çınar bir şeyin aynından iki farklı boyda görsün 'büyüüük-bebek(küçük diyemiyor)' demeyi takıntı haline getirdi. Ağaç süsledik epey oldu, maksat hem onlara hem bana hem eve değişiklik olsundu. Geçen gün de minik bi ağaç aldım 2o cm filan, önce büyüğe baktı 'büyüüük' dedi, sonra ufağa bakıp 'bebek', sonra bu o gün ve takip eden günlerde oyun haline geldi..

Benim bugüne kadar -acaba?- diye kendi kendime sorduğum oldu ama konuşmamaları konusunda hiç kasmadım onlara karşı. Defne son zamanlarda sıkça şaşırtır oldu beni. Bu akşam artık yapabileceğimiz herşeyi yapmış ve benim pilim tükenmişti, İsmail'de yatma vakitleri yaklaşmasına rağmen gelmemişti, aklıma yeni okuduğum 'çocuk yaşken eğilir'de ki bölüm geldi, tükendiğiniz anlarda çocuğunuzla sessizlik oyunu oynayın diyordu. Oyun şöyle; susup etrafı dinliyorsunuz, yoldan geçen arabalar, gelen tıkırtılar vs.. üst katımızdakiler bize bolca malzeme verdiler sağolsunlar. Ufak birçocukları var ve koşturmayı çok seviyor. Hepimiz gözlerimizi açmış, işaret parmak havada, nerdeyse nefesimizi tutmuş etrafı dinlerken Defne "tocuk toşuyorrr" dedi, "evet di mi...." diye başlayacaktım ki "şşşt anne bi sus! tocuk toşuyorr" dedi. Feci komik haline o an gülmedim ama şu an bile gülümsetiyor beni. 'anne bi sus' (bi sus benim lafımdır bu arada,bir de hayır yerine yok kelimesini kullanırım, bunu da Çınar böyle konuştuğu zaman farkettim) 'şşşt yapma', 'anne bak', 'istemiyom-istemiyim, yapamam, olmass...' genelde itiraz konuşuluyor yani.

Bugün uzun zamandır görüşmediğimiz arkadaşımız Gülce'yi ziyaret ettik sabahtan. Hastalanmış Gülce ondan gelememişler bize ne zamandır. Son görüşmemizde Gülce Çınar'ın elinden her oyuncağı alınca ağlayarak ayrılmıştık, bugün öyle olmadı biz giderken Gülce gitmesinler diye ağladı, özlemişiz belli gergin ortam neredeyse hiç olmadı, Gülce tv yi açalım diye tutturmadı hatta:) Eve döndüğümüzde Çınar'ın uyuyacağına ihtimal vermesem de her zamanki gibi yatırdım, aa ses gelmiyor, uyudu. İşte kızlar 1-2 saat uyuyunca ben çok iyi oluyorum. Çünkü, uyumadıklarında ya da biri uyumadığında akşama doğru çok bitkin düştüklerinden ve ben yatırmak istemediğimden çok cebelleşiyoruz, huysuzlaşıyoruz. Baba eve gelince hem Gülce, hem teyze ve yedirdiği yemek, hem de toşan tocuk anlatıp duruldu.

Winnie hala vazgeçilmezimiz. Başka izlediğimiz birşey yok, sanırım ben hazır değilim başka çizgi filmlere, buna güvenmişken sürsün istiyorum ama nereye kadar. Çocuklar televizyonun sadece vini gösteren bişi olduğunu sanıyorlar muhtemelen. Çok güzel şarkılar var içinde;

biz hep omuz omuza,
biz hep yan yana,
dalarız derin sulara,
uçarız gökyüzüne
aaaAAAaaaa

işte tam bu 'aaAAaaa' kısmında Defne'nin geçenlerde şarkıya eşlik ettiğini duydum sonra ben de ezberlemişim farketmeden anladım..

biz hep omuz omuza (omus omusa)
biz hep yan yana (baş hafifçe yana düşerek 'yanyanaaa')
içimizden biri yorgun düşerse
ona hemen el veririz (veririz)
aaaAAAaaaa (AAAAAAA)

benim hiç dostum olmamıştı
ve emin değilim hissettiğimden (hissetimden)
bu duygu sanki (bu duygu sanki)
şey gibi sanki (şey gibi)
kendimi bulmuşum gibiii
bu çok hoştuuu (çok hostuuuu)

Bir de oley oley var, vininin söylediği yeni yıl şarkısı, şarkıyı söylerken ayıcık sekerek zıplayıp dans ediyor, bu durum kızlarda da otomatikleşti..

olley olley o gündür bugün,
işte geldi yeni yepyeni bir yıl..
hem geceye hem de gündüze,
bir de tatlı bala çok teşekkürler..

olley oley o gündür bugün,
işte geldi yeni yepyeni bir yıl..
ağaçlara, arılara
ayy nasıl da unuttum, (burada çok fena unutmuş şekle bürünüyor her ikiside)
bir de tatlı bala çok teşekkürler..
teşekkür ederiz herşey için..


şarkının her satırına oley oley diye eşlik ediliyor..


Geçen Defne'yle carrefoura gittik, oyuncakçıya da girdik. Birşey alalım diye diretmeleri hiç yok ama bir yerde gezmek ya da gezmek istemiyorlarsa gezmemek tutturmaları oluyor. Oyuncakçıya girmek istedi, girdik.. Aklımda böyle bir oyuncak almak yokken, bir faydası olur mu acaba diye, görünce oyuncak lazımlık aldım, yanında da minik bir de biberon var. Oyuncağını aldık belki heves ederler diye büyüğünü de aldım. Eve geldik bebeği nasıl doyuracaklarını sonra da çişi gelince nasıl oturağa oturtacaklarını gösterdim. Siz de çişiniz gelince buna oturun dedim. İki üç gün süper oynadılar, Defne bi nevi sandalye muamelesi yaptı ona, bir ara üstüne oturmuş parmağını emiyordu çok mesut bi halde. O aralar Görsem geldi kendisi de evcilik aşığı olduğundan bunların oturak-biberon-bebekle oynadığını görünce beşik meşik almış ertesigün, o burada olduğu sürece çok güzel oynadılar ama ben oynayamıyorum onun gibi, canım sıkılıyor oldumolası sevmedim evciliği zaten. Herneyse, umutlanır gibi oldum, sanki biz çözeceğiz bu işi, önce kıyafetleriyle oturuyorlar ileride gerçekten çiş yapmak için de oturabilir filan filan.. ama ııh kısa sürdü. Çınar'a geçen gün soruyorum "tuvaletin gelince bana söyle tuvalete yapalım, tamam mı kızım?" cevap; "bennnn, yapamammm annee" kusura bakma ama yapamam der gibi :). hayır 6 numara bez kullanıyoruz daha büyüğü yok bunun artık :)

Bir de hamur oynayıp, resim yapıyoruz ne zamandır. Kuru kalem boyalar bir yaştan itibaren vardı defterleriyle, sonra suluboyaya geçtik. Ardından parmak boya aldım, kullanamadan atıldı. Birgün Sevgi'ye eski baharatlıkları atmasını söyledim onları da atmış:) tekrar aldım ama renkler güzel değildi çok fluydu, yaptıkları resim kağıtta görünmeyince kızdılar. Pastel aldım en son, şimdi şaheserler yaratıyoruz :P.. Ne güzel duvarlara ya da sağa sola artık çiziktirmiyolar derken pastellerle bu aşkları tekrar nüksetti, çarşaflarını boyamışlar birgün, sehpalar, yerler vs.. aman silince ya da yıkayınca geçiyo no porplem, hem artık Sevgi'de var:P Hamur oyununda da ben pasta ve mum yapıyorum, iyiki doğdun şarkısını söylerken onlarda muma üflüyolar.. Açılışı bu ambiyansla yaptıktan sonra her bir hamur kütlesi parça pinçik ediliyor,üstüste iki üç parçakonulup "anne bak tiçek" deniliyor..... ama en çok beneğleniyorum itiraf edeyim :)

Bu arada bu wireless ne güzel bişeymiş ya. İnsanoğlu sandalyede oturmak zorunda kalmadan, salonda ve de koltukta ayaklarını uzataraktan bişiler yazabiliyor, gezebiliyormuş.. Bu yazın balkonda da çok şık durur :P hem o zaman sigara içmek için mola vermeme de gerek kalmaz :P

24 Aralık 2006

Boti'ye gittik..



Dışarısı +6 dereceydi yani epey bi soğuktu hem de en kurusundan ama biz yine haftalardır süren haftasonu Botanik Park'a gitme alışkanlığımızı bozmadık. Kimseler yoktu bir kaç koşan kişi dışında. Sabah demlenen çayı da koyduk termosa, kızları da sımsıkı giydirdim ama kendime bi kaşkol, eldiven almayı akıl etmemişim, İsmail'de bi ceketle çıkmış. 45 dakika dayanabildik, döndük. Soğuktan sıcağa girince, mayışırlar hatta Çınar bile uyur diye umduk, yattı da netekim ama uyumadan kalktı. Yine bi hallerdeyiz bakalım.

Değişen birşey yok. Ama hayat daha bi rutine girdi sanki. Bir de Sevgi sağolsun, tam planladığım gibi, sabah gelip öğlen iki gibi gidiyor ama bi dakka oturamıyor kız, velhasıl bitmiyor evin işi bitmiyooor. Eve birkaç eşya aldım, tek derdim ortalıkta dağınıklık kalmasın, bu haftasonu gelecek dolaplar, baza filan. Arka odayı düzene koyayım oyun odası olsun kızlara diye düşünmüştüm ama sevmediler orayı, karanlık kalıyor sanırım bir debilgisayarlar, bikaç da elektronik alet var canları sıkılınca onlara vurmaya başlıyorlar. Çınar geçen gece yataktan düştü, önce yastıklar üstüne o düştüğü için ağlamadı bile 'anneee!' diye seslendi bir tek gerçi bu durum benim kısa da olsa felaket senaryoları yazmama engel olmadı, bu sebeple yatağının yerini cam önüne aldım, Defne'nin yatak başı onun koruması oldu artık. Kalan boşluğa da koltuk takımları ve sehpayı koydum güsel oldu:)

aslı

aslı sen linki verdikten ve de ben baktıntan sonra elime geçen ilk kumaşı biçtim ve de diktim. yalnız bu patikçikler genelde 1 yaşa kadar olan çocuklar için düşünülmüş daha doğrusu şöyle diyim yürüyemeyenler için, o yüzden altının da aynı kumaştan olması ve ince olması çok önemli değil. bundan evvel yaptığım en az beş patikte de olduğu gibi altını kalınlaştırmak vede kaymazlık sağlamak için epey uğraştım ama daha pratik bi yol bulmalıyım çünkü kalın şeyler dikiş makinesinde dikilmiyo. tek bi kare çekebildim müsade etmedi defne çünkü :)

yoyo bilem yaptım :)

21 Aralık 2006

...

king of sarrow
sade

26 Kasım 2006

en son bahar



Çınar öğle uykularını bırakıyor galiba. Son 3-4 gündür yatıyor, uyku poziyonuna filan geçiyor ama bi müddet sonra kalkıp yakınında bulunan yerleri karıştırmaya başlıyor. Bu arada Defne ona aldırmadan uyumaya devam ediyor. Şu an sesi geliyor, birilerine "öbürleri nerde?" diye soruyor, cevap alamayınca sesini yükseltmeye başladı, gidip bakayım defne kuzusu rahatsız olmasın.... çok kızmış :) yatağın bi kenarında atılı duran yapbozun bir parçasını bulamamış, nerede diye haykırıyor, başka bir oyuncakla takas edip sessizlik sağlandı, şimdi şekillere bakıp "ev, yampi(fil), bon (balon)" diye saymaya başladı. En azından dinlenme vaktinde orada kalması gerektiğini kavradı sanırım, dışarı çıkmak ya da yatağından inmek gibi bir isteği yok. İstemiyorsa oturabilir tabiii, gelmek istiyorsa gelebileceği gibi yanıma..

Güzel sonbahar havalarında, güneşi gördükçe botanik park'ı mesken tuttuk. Şu son on günün beşini orada geçirmişizdir. Bi ara annemler gelip gitti, o güzelliği onlarada gösterdik. Defne çocuk parkını gördüğü anda gözü hiç birşey görmüyor. Çınar daha çok yaprak tekmelemeği tercih ediyor ben gibi. İyi eğlendik/eğleniyoruz. Son zamanlarda okuduğum bir ana-babalık kitabı beni daha rahatlattı sanıyorum. Engellemek, yapma etme demek zaten az sayıdaydı ama kalmadı gibi birşey. Sanırım daha evvel çizilen sınırları öğrenip benimsediklerinden o sözcüklere pek gerek de kalmıyor. Sinir bir cümle oldu aslında, sınırları çizmek, öğretmek filan, işte genel olarak yaşayıp giderken rahat olmak ve uykuydu, yemekti, gezmekti gibi şeyleri dert ederek değil de onları da anlayıp dinleyerek yolumuzu, yönümüzü çizmemizden kaynaklandı sanırım.

Çınar hala uyumuyor, mmmmMMmm diye sesler çıkarıyor neye bakıyor acaba, bi araba olabilir mi? Ne geldi aklıma, yaz başı gibi yine uyumak istememişlerdi öğle uykularını aman ne stres olmuştum yaa, keyifleri kaçmasın akşama doğru, gün güzel geçsin diye bi takla atmadığım kalıyordu. Bir de 3-4 gündür uyumayan kızımın şimdiki halini düşünüyorum, işte burda bi yandan ona kulak kesilerek bişiler yazıyorum..

Resim yapmaya başladık biz, kuru kalemlerle resim defterleri genelde bir kutunun içindeydi ve uzun zamandır oynadıkları oyuncaklarıydı ama evden dışarı çıkamayıp da ne yapsak acaba diye düşündüğüm de benim suluboyaları çıkardım. Pek eğlendiler, şimdi haftalık aktivitelerimiz arasına girdi bu oyun. Gören de beni haftalık çizelgeler filan yapıyor sanır, hayır efendim, aklımın bir köşesindeki bugün ne oynasak kısmına bu da eklendi. Ama ileride çizelge yapmayı düşünmüyorda değilim hani. Ha bir de oyun hamurları var, bikaç ay evvel ilk denememizde Defne ısrarla gözümün içine baka baka yalama girişiminde bulunduğu için rafa kaldırmıştık bu oyunu ama artık oynuyoruz, yemeden ve de yalamadan. Defne hamurdan minik minik parçalar koparıp yanyana diziyor, aslında çoğu kez ben bişiler yapıyorum daha doğrusu bi doğumgünü pastası yapıyorum ve üzerine mommm, onlarda üfleyip duruyorlar :) Bir de parmak boya almıştım ama matesüf çöpe atmışız.

Bir yardımcı başladı bu ay başı. İlk günlerde iyi bir randıman beklemiyordum zaten ama birbirimize ve eve alıştıkça ben yap demeden birşeyleri yapar oldu. Yine böyle bir zamanda, biz sabahtan gezmeye gitmişken mutfak dolaplarını temizlemiş, ben parmak boyaları paketinden çıkarıp dolaba koyuvermiştim, ona şu ufak baharatlıkları atabilirsin dediğim için sanırım onları da sıpıttı :) ya da ben başka yere koydum ama günlerdir düşünüyor ve arıyordum ki bulamadım. Neyse yenisini aldık bu öğleden sonra süngerlerle baskı filan yaparız diye düşünüyorum.

Çınar'ın sesi kesildi, sanırım uyudu.

Evde değişiklik yapma, fazlalık eşyaları atma gibi şeyler kabardı yine içimde. Arka odayı boşalttım, salonu değiştirdim, yakın zamanda çocukların oyuncakları bu odaya taşınacak ama sağlam kutu almam lazım. Salonun yeni hali filan gayet sevimli oldu, İsmail'in (çoğu kez kendine iş çıkmasın diye) itirazları oldu ama yeni halinden o da memnun..

24 Kasım 2006

Fotoğraf Günleri

Biraz geç kalınmış bir hatırlatma ama gidip gezmek için daha beş gün var. Bursa Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği 16. Fotoğraf Günleri kapsamında (20-30 Kasım) üç sergi yer alıyor. Bunlardan biri Ara Güler'in "Ara'dan seçmeler", bir diğeri Saner Şen'in "Irak'ta yağma" ve üçüncü sergi Lübnanlı Çocuklara Destek olmaya çağıran "Bir Damla da Siz Olun" sergisi..

Lübnan'lı çocuklara destek sergisinde benim de bir fotoğrafım sergileniyor. Bu gerçekten büyük bir heyecan. O gün açılışta dünyanın ilk yedi fotoğrafçısı arasında gösterilen Ara Güler'i bir yığın insanın arasından da olsa görebilmek flupfluu da olsa bir fotosunu çekmek bana da kısmetmiş :) Çocuklarla beraber gittiğim için söyleşiye kalamadım, çünkü her an salonda o sessizlikte bir ağlama akabinde diğer bir ağlama sesi duyulabilirdi, ben bunu göze alamadım.

Velhasıl Bursa'dan okuyanlar ya da bu tarihler arası Bursa'da bulunacaklar; gidiniz, görünüz ve hatta satın alınız. Bir damla da siz olunuz! :)


ne çocukların günlüğünde ne de yemek günlüğünde bu tür haberler vermek adetim değildir ama kendime torpil geçtim :)

28 Ekim 2006

25 Ekim 2006

... heffalump göle gitmişti dünnn akşammm,
heffalump göle gitmişti. .....

Normal şarkı mırıldanamaz oldum, nolcak benim sonum. Hala yatıyoz kalkıyoz winnie. ve fekat geçsin artık bu durum, ben de "biz heybelide her gece..." gibi daha sevmediğim şarkılar mırıldanayım, sonra öff nerden musallat oldu bu şarkı dilime diyeyim di mi ama??

Bugün bayramın 3. günü, ilk gün Bandırma'ya gidecektik, planlarımız istediğimiz gibi yürümedi gidemedik, annemler geldi gitti. Son zamanlarda çok kısa aralıklarla bu kadar gelip gittikleri için, kızlar daha bi dilinden düşürmez oldular anneanne ve dedeyi. İki gün sonra tekrar Görsem geliyor ve uzun kalacak, yıllık izne ayrılıyor çünkü.

Şu an öğle uykularını uyuyorlar. Sabah kahvaltıda tahin-pekmez karışımını birbirlerine yedirmeye kalkınca saç diplerinden ayak uçlarına kadar yapışık yapışık oldular. Defne önüne dökülen her bir parça karışımda "anne, bakkk pis" dedi. Geçenlerde de bornoz terliklerini giyip beni uyandırmaya gelmişti, yatağın üzerine çıkmış " anne, bak teyze aldı onu" dedi, aman allahım bu ne uzun bi cümle böyle didim ve de onu yedim .. Bayramlık gömleklerini geçen akşam ütülerken daha evvelden de görüp üttü üttü diye tutturduklarından onlara dün akşam bugün ütü alacağıma dair söz verdim. Ve ilk kez bir oyuncak alınacağı için sanırım bu kadar heyecanlandılar. Öğle uykusuna yatarkende ütü sayıklıyolardı. Önceden oyuncakçılarda, ütü seti, çamaşır asma ipleri, paspas türü oyuncaklar görünce çok kızıyordum, hizmetçi mi yetişitirecez biz diyordum ama kadere bakın ki ben bugün kızlarıma ütü alacam onlarda muhtemelen eşyaları, halıyı, koltukları ütüleyecekler. Sonumuz hayır olsun, daha sinir olup da neler alacam kim bilir??

Son günlerde hava müthiş, uzun zamandır gitmediğimiz köyümüze (misi) gittik dün yine, mis gibi havayı içimize çektik, koştuk, coştuk, döndük. Bugün de hava güzel, ütü merasiminden sonra yine bi köy yaparız belki..

12 Ekim 2006


Yeni gelişmeler nedir? Yazmaya kalkınca aklıma bişi gelmiyor ama özetle şu; onlar dağıtıyor ben topluyorum:)

Ya galiba Defne konuşuyor : ) öyle güzel "evet" diyorki, hep bu cevabı alacağım sorular soruyorum, bi yandan da korkuyorum evetlerin bitmesinden ara veriyorum :).. Bir de Çınar kızım "hı-hı" diyor evet manasında, o da öyle güzel diyorki ona da aynı taktiği uyguluyorum :)

Çınar'ın bir şey düşünürken "hımmm" demesi de çok şirin, genelde yapbozları yaparken düşüncelere dalıyor çocuğum. Benim çocuğum şunu bunu yapıyor demek gibi olacak ama bura onların günlüğü diyeyim kalmasın içimde :P 20 parçalık yapbozu yapabiliyorlar, çok da mutlu oluyorlar. Tak çıkart oyuncaklardan bikaç ay evvel bunlara terfi etmiştik, ilk 16 lığı vardı şimdi 20 lik, başlarda epey beraber yaptık şimdi dokunmama bile izin vermiyor, kazara elim değsin sinirleniyorlar filan..

Bugün Defne onyüzbin kere baktığımız kitabı açmış bana boş akvaryumu gösterip "bunda bişey yokkkk" dedi, aha konuştu, bozuntuya vermedim yandakini gösterip bunda balık var ama di mi dedim "evvet" dedi :)))

Önümüzdeki salı annemler gelecekti, bu akşam, yarın sabah biz Bandırma'ya gitmeye karar verdik, salı onlarla döneceğiz . Bu değişiklik çok iyi gelecek kızlara. Bu arada fazla umutlanmak istemiyorum yine de ama birini buldum ev işlerine yardımcı, bayramdan sonra başlayacak. Sanırım birçok şey düzene girecek. Çünkü artık dağınıklığı toplayamaz oldum, zaten mevsim değişikliği bi kasvet yaratıyor insanda herşeyin yoluna girmesini çok istiyorum artık.

11 Ekim 2006

29 Eylül 2006


Şu yorgunluk dilime pelesenk oldu sanki. Geçen hafta annemle babama telefonda salya sümük isyan edince bir saat sonra kapı çaldı, geldiler:) .. Güzel de dinlendirdiler. Onlar gitti ertesi gün Görsem geldi -ki Görsem uzun zamandır gelmiyordu çok yoğundu çünkü ama annemle babamın kızları anlatışına daha fazla dayanamamış. O da iki gün kaldı gitti. Döndük başaaa..

Halbuki kızlar bakım istemiyor eskisi gibi. Onlarla yorulmadan da oynayabiliyorum,ama havaların bozması, dışarıda geçireceğimiz zamanın azalması, bir de bu mevsim geçişi hepsi üstüste geldi sanırım. Neyse başedeceğiz artık.

Ben merak ediyorum, bir çocuk bir masal kahramanını kaç yüzbin kez göstererek anneye sorar ve bu durum ne kadar sürer? bi merak daha; ya iki çocuk bir masal kahramanını anneye kaç yüzbin kez sorar ve bu durum ne kadar sürer??

Winnie, piglet, tiger, iyor, tavşan, baykuş, kangu ve ru. Bu sözcükler bir gün içinde bin kez dökülüyor dilimden. İçte sabır çekerek, dışta sevimli görünerek. Sadece kitapları ya da çıkartma-boyama kitaplarında göstererek değil, bastığımız halının üzerinde winnie ile tiger var, duvarda winnie posteri, winnie çizgi filmleri -replikleri hepsi ezberimdedir, emsal misal;

-tiger winnie'ye der ki : bir gün içerisinde yeterince iyi bir zıplayıcı olamazsın winnie. bunun için en az 12 saat gerekli (komik aslında ben çok eğleniyorum ama baydı artık)

Artık rüyalarımda bile winnieyle bal toplayıp, pigletleti hıçkırıklardan kurtarır oldum.

18 Eylül 2006

16 Eylül 2006

Bugün bizim için önemli bir ilk yaşadık. Bilerek ve de isteyerek iki kardeş ayrı ayrı gezmeye gitti. Defne'yi ben aldım, yolda filan metroyu gördüklerinde "bakın tren geçiyor" dediğimde çuf çuflamaya başlıyorlardı heyecanlanarak, bu ilgisini çekebilir diyerek daha sabahtan "uykudan uyanınca trene binmeye gideceğiz.." demeye başladım Defne'ye. Çınar'ı da babası hayvanat bahçesine götürdü.

Gün boyunca evden çıkana dek, "anne Defne'yle, Çınar babayla gezmeye gidecek tamam mı?" sorusuna hep "tabam!" yanıtı aldım. Sonradan süsledim cümlelerimi, ayrı ayrı konuşarak, "trene bineceğiz, kitapçıları gezeceğiz, oyuncak alacağız, pasta yiyeceğiz...." hep yüzünde güller açtı Defne'nin dinlerken.. Çınar'ı da ayrıca çekip "baba seni hayvanat bahçesine götürecek, yine ineği, keçileri göreceksiniz.." dedim o da çok memnun oldu..

Evden beraber çıktık, bizi metro istasyonuna bıraktılar, yine yol boyunca gün içinde olacakları anlatıp "tamam mı?" diye onay aldım "tabam.." dediler.. İstasyona vardığımız da Çınar da bir hamle yaptı bir kez daha anlattımmmm ve ayrıldık. Sorunsuz oldu herşey.. Beklediğimden daha kolay.

Biz kartımızı alıp turnikelerden geçtik, aşağı indik. Tam o sırada bineceğimiz tren kalkmış bulundu, bu duruma biraz sevindim çünkü korkma ihtimali büyük, tren uzaktan göründüğü gibi görünmüyor yakınına gelince malum. Neyse oturduk banka başladık treni beklemeye, karşının treni geçti, trenin çıkardığı sesleri çıkararak ve de deli gibi el sallayarak korkmasın diye uğraştım.. Sanırım işe yaradı, korkmadı. 3-4 dk. sonra trenimiz geldi, kucağıma aldım bindirdim. Çok kalabalıktı ama çocuklu bayanız ya hemen yer veren çıktı .. Başlarda ne olduğunu anlamaya çalıştığından yüzünde çok ciddi ir ifade vardı ama kucağımdan hiç bırakmadım, sıkı sıkı da sarıldım. ve vardık son durağa..

Zafer plazaya gittik. Jetonla çalışan arabalardan gördü, daha evvelden de bildiğinden istedi. Ben de daha evvelden biliyorum o arabalar çalıştı mı bağırmaya başlıyor durdurun diye, yani öyle dururken içinde oturmayı seviyor. E cumartesi çocuk kaynıyor orası, bize izin verirler mi oturmamız için, neyse 1-2 dakikalığına verdiler oturdu. Oturdu ama kalkmak bilmiyor, rica minnet kalktı, biraz mızıldandı.. Sonra d&r a girdik, yine fiyatlara güzel güzel söylendim içimden yüzlerine karşı :P winnie'nin bir kitabını seçtik, ödedik, çıktık. Son zamanlarda pinhani'yi sık duyar oldum ama dinlemedim hiç, onu almak için geriye dönecektim ki Defne yine jetonlu arabaları gördü, zor ikna edip bu sefer oyuncakçıya gittik. Hoşuna giden hemen her oyuncakla oynadı, ablalara da kendini sevdirdi şirinlik yaparak, ablalarda bununla oynadı. Bardak, ufak bi elektrik süpürgesi (bunu iade edeceğim, daha monte ederken çatırdı sesleri gelmeye başladı), bir de müzik aleti aldık. Sonra üst kata havuzlu bahçe kısmına çıktık, Defne en sevdiği biskuvi kurabiyelerden ve bir de tuzlu bir yiyecek aldı, ben de bir kahve aldım. Bir müddet sonra ısrarla kahve içmek istedi ben de gidip ona uyacak birşey var mı diye sordum, ılık-sıcak çikolata varmış, aldım, pek sevdi, pipetle içti :) ..

Herşey çok güzel ama eve gitmemiz lazım, çünkü çok geç oldu, zaten İsmail'de aradı biz çıkıyoruz, istasyonda sizi bekleyelim mi diye. Siz gidin biz geliriz dedim. Dediğimden 2 saat sonra evdeydik. Bu iki saatlik arada tekrar yürüyen merdivenlerden inip -ki Defne de Çınar da bunu çok sever- trene bindik, çufçuflayıp ineceğimiz istasyona geldik.. Her duraktan geçerken bekleyen insanlara el salladık.

Evde yemek olmadığı için Eker'de pizza yaptırdım, pizza yapılana kadar Defne dönüp dönüp kaydıraktan kaydı, sonra bir taksi bulduk ve evimize varabildik..

Buraya kadar herşey güzel geçti. İkisi de birbirini çok özlemiş daha apartmanın içinde sarılıştılar, öpüştüler.. Aldıklarımızı çıkardık, babaya da t-shirt almıştık onu denettirdik, yaptıklarımızı anlattık. Sonra biz de sorduk "siz neler yaptınız?" Çınar hemen "baaak bak bak bak (bu tavuk oluyor), buuuuu muuuu (inek)......" diye hayvan sesleri çıkarmaya başladı. Yemeğimizi yedik, oyuncakla epey oyalandılar..Sonra Defne şu an sebeplerini bile hatırlamadığım herşeyi sorun ederek ağlamaya başladı. Biri ayakkabıyla yatağa girmek istemesiydi, çıkardım diye kıyameti kopardı, biri saçlarından tokaları çıkarmaya kalkmamdı, diğeri ağladığından yüzünü yıkamak istememdi, daha bunun gibi bi kaç sebep daha.. Ne yapsam olmuyor, acaba bugün yalnız olmayı mı kaldıramadı? Çınar'ı babayla paylaşmayı mı yoksa hayvanat bahçesine gitmelerini mi kıskandı? ya da çok yoruldu uykusu mu geldi? hiç bilmiyorum. En son yarım saat konuştuk hep beraber, altını alıp üstünü değiştirmek için ikna ettik, yarın Misi'ye kahvaltıya altını çize çize -hepberaber- gideceğimizi söyledik. Bu da şöyle gelişti, önce yarın uyanınca köye kahvaltı etmeye gideriz, tamam mı Defne?, Defne'den yanıt tamam! anne-baba-kendini gösteriyor Çınar'ı göstermiyor onu biz gösteriyoruz ve tekrarlıyoruz, herneyse ikna oldu üst baş değişti, sütler içildi ve yatıldı..

Ama bugün hem güzeldi, hem zordu.. Anne Vildan tüm bunların üzerine onlara yarın kahvaltı için yulaflı ekmek pişiriyor şu an ..

öğlende banyo yaptık, anne onları yorgunluktan üç gündür yıkıyamıyordu bu tülbentleri ben onların saçlarını kurulamak için kullanıyorum, annem burdayken kafalarını böyle bağlamış bana örtüyü gösterip 'anneanne' deyince mesajı aldım, böyle isterlermiş :)

saçlar kurudu, yemek zamanı, aha gene renkli makarna hem de ketçapla ;

cafedeyiz;

Defne kibar kız, ona gülümseyen herkese el sallıyor :)

12 Eylül 2006

Dün İsmail sabah çok erken gitti ve akşam da geç geldi. Yine üzüm konusu olacak ama evde de üzüm kalmamış (e zırtta pırtta üzüm yerlerse dayanır mı?), tüm gün sık aralıklarla geçen muhabbet şuydu;
- anne eveee (anne evde)
- baba iiiişe (baba işte)
- baba iiişe, üzümm (baba işten gelirken üzüm getirecek)

Bir de dün ve bugün Gülce'ler bize geldi.. Süper kuduruyorlar ama hiç şikayetçi değilim, güzel yoruluyorlar ve arkadaşlığı öğreniyorlar.. Öğlen için onlara börek yaptım, üstüne yumurtalı yoğurt sürdüm yumuşak yumuşak oldu, çokta güzel yediler.. Gülce yeme konusunda biraz nazlı, meryem abla genelde peşinden koşturarak bin nazla yediriyo, benimkilerin maşallahı var sıraya giriyolar :) neyse, neden sonra elimde bi lokma vardı Gülce'ye de teklif ettim ve çocuk aynı gazla yemeye başladı. Şaşılacak şey gerçekten, çünkü Gülce'nin nasıl nazlı yemek yediğine şahidim. Sanırım iki dakkada sardığım börekler muhteşem ötesi olmuştu ve dayanamadı çocuk :P

Oyunlarda şunu yapıyoruz ve başarılıyız da, hangi oyun bittiyse o kutusuna imece usuluyle toplanıyor diğer kutu açılıyor. Herşey oyun halinde olup bir de taktir gördüler mi çocuklara yaptırılmayacak şey yok :)

Gülce'ler gelmeden evvel biraz evi toparlayayım ve mümkünse biraz da süpüreyim istedim. Çocuklar cins bigün Çınar istemez süpürge gürültüsünü bugün de Defne istemedi, içli içli ağladı, süpür(e)medim napiim.. Halbuki bana elleşmesinler diye ellerine bez vermiştim odalarını silmeye girişmişlerdi, Defne gerçekten komik, harıl harıl bi sehpanın üzerini, bi yeri, bi pikeyi hızla sildi durdu :)

Misafirlerimiz geç gittikleri için öğle uykusuna yatmamız iki buçuğu buldu, hala uyuyorlar..

Gün daha bitmedi devam edeyim burdan, kızlar öğle uykusundan İsmail'in eve gelişiyle uyandılar. Usul işi yokki benim kocamın dolaptan bardak alırken bile dünya ses çıkarabiliyor. Neyse babalarını görmek çok hoşlarına gitti tabi, bahçeye çıktılar biraz üzüm yedikten sonra ve İsmail'in acilen işyerine gitmesi gerekti aman allahım Defne bir kıyamet kopardı ben bile korktum. Ben de parka götürdüm onları. Çok rüzgar vardı sersem gibi olduk ama çok eğlendiler. Evde de kaydırak olduğundan mıdır bilmiyorum kaydırağa pek ilgi göstermediler. Defne bi ara tüneli keşfetti, Çınar'ı da ayartıp -bebek gibi- emekleyerek defalarca geçtiler içinden. Önce dizlerinin üzerinde gitmek istedi ama biraz başını kaldırdığında şaşkınlıkla ne yapacağını bilemedi, bebek ol annecim dedim emekledi, kendi pek büyük ya :) , Çınar işi garantiye aldı daha tünele 50 cm varken emeklemeye başladı.
Defne taşlarla, kumlarla oynarken kendinden geçiyor, yatıyor yuvarlanıyor ona kimse engel olamaz :) dönüşte eve de getirdik bi avuç taş-kum. Bu sabahta bakkala gidiyoruz yine oturdu yere taşlara daldı, al eline bakkal abiye de götürelim taş dedim büyük bi aşkla iki avucunu da doldurdu, alışverişi yaptıktan sonra para yerine taş verdik, çok iyi oldu :P

Eve döndüğümüzde hemen arkamızdan babamız geldi, boğuştular ben o ara yemek hazırladım filan ama ben bu hafta başından beri çoooookkk yoruldum. Çünkü bu hafta İsmail'in işleri çok yoğun ve erken gidip geç geliyor, bugün de İstanbul'a gitti dönmesi geceyi bulur ama yarın sanırım biraz daha rahat olurum.

09 Eylül 2006

Öüzümm

Geçen haftadan bu yana kısaca bir özetlemek gerekirse, yazın son günlerini dolu dolu dışarılarda geçiriyoruz diyebilirim. Babamız eve erken geldiyse eğer, aklımızda olup da mesafe sorunu olan her biryerlere gitmek istiyoruz. Yürüyen merdiveni ve camdan asansörü olan asmerkez, hayvanat bahçesi gibi gibi..

Bu arada haftabaşı annanne ve dede geldi gittiler. Üç gün kaldılar hepimiz pek rahattık. Ben o üç gün boyunca öğlende uyandım. Aman iyi değilmiş öğlende uyanmak yaw, her zamanki rutini bozunca insan afallıyor.


annemler buradayken ve kızları oyalıyorken diktiğim kediler..
Bugün de bahçeye çıktık, ornama kadar yürüdük, ormanın içinde Gülce ve diyza (teyze)yı aradık. "diyzaaa, diyzaa.." diye bağrındık. Yoktular, bakkala uğradık süt aldık döndük ama elimizde Gülce'ye hediye edeceğimiz kedimiz var, e nerde buluciiz derken onların bahçesine gittik, henüz 1,5 yaşında bile olmayan Efe ve Poyraz'la tanıştık orada da. Onlara kraker ikram ettikten sonra Gülce'nin annesi geldi, kızlarda peşine takıldı velhasıl çıktık Gülce'lerin evine. Gülce banyo sefası yapıyormuş, iyi fırsattan istifade oyuncaklarıyla oynayabiliriz dedik. Defne oyuncak elektirikli süpürgeyi kaptı, çüv çüv diye ortalığı süpürdü (çok temizizdir), Çınar bolca hayvan silüeti bulunan çiftlik yapbozunu kaptı. İki saatten fazla zaman geçirdik, Meryem abla tavuksuyuna makarna pişirmiş bir de, yemeden göndermedi. Hehehe bana iyi oldu tabi, yemeklerini yiyip eteklerini silkip kalktılar, eve gelince şöyle bi el-ağız yıkandı ve tumba yatak. Uyuyor şimdi kuzular.


Bu arada babam buradayken korkuluk yaptık yataklarına, bir dünya yorgan yastık kalabalığından kurtuldu odaları, çok iyi oldu.

Son zamanlarda kıskançlık durumlarımız güne göre ayrı ayrı çocuklarda değişmekle beraber daha fazla nüksetti. Bir de ufaktan birbirlerine vurmalar, kızgınlıklar arttı. Başlarda epey panik oldum ama sanırım onun da hal çaresini bulduk. Sabır, sabır ve sabırla :)

Enteresan bişi daha benim için; 3 yaşında okula başlatmayı düşünüyorum, bunun için araştırmalara şimdiden başladım.

aha uyandı anneaaa diye bağrınıyor Çınar
gidem gene yazarım..
bi de foto;


bıraksam leoparı sevecek :)

nerde kalmıştık..

Son günlerimizin gözdesi öüssümm (üzüm) yatıyoz kalkıyoz üzüm yiyoz. Çınar çok hoş söylüyor, ama üzüm bağırsak faaliyetlerini aktif ettiğinden iki çocukla günde kaç posta kaka temizlediğimi varın siz hesap edin. Yine uykudan uyandık ve bi ösüm faslımız oldu, sonra resim çizdik. Defne, anneane, dede ve teyzesinin resimlerini çizmeyi çok seviyor. Her bir helezon ayrı bir kişi demek. Hızını alamazsa beni, babasını ve Çınar'ı da çiziyor. Enteresan olan başta çizerken adıyla söylediklerini dönüşte tekrarladığında hiç şaşmıyor, farklı farklı da göstersem bu kim diye ilk başta tanımladığı helezonlar hep aynı kişi oluyor. Demek ki çocuk gerçekten bir helezonu çizerken teyzesini veya dededisini hayal ediyor. Çınar'ın da defter üzerine elini koyup bana çizdirme merakı var, abartıp ayağa geçiyoruz, çorap varsa çıkarttırıyor bir de öyle çiziyoruz, sonra benim elimi yerleştiriyor kağıt üzerine her bir araya ufak çentikler atıyor ve hızla kaldırıyor elimi, gördüğüne hepimiz çok şaşırıp alkışlıyoruz, tabi Çınar zevkten dörtköşe .. :)

Komşunun kızlarıyla şu anda bahçede evcilik oynuyorlar, başta bi evde oynadılar, krakerin dibindeki susamları minik tencerelere dökmüşler, o susamlar hem çay oldu hem yemek, bebekler susam yemekten helak oldular. Ortalık daha fazla beyabur olmadan Zeynep'le Hatice kapıya geldi de gönderdim tüm takım taklavatla dışarı onları. Şimdi sesleri geliyor, pek şenler..

Ne diyordum. Kıskançlık, hafiften itip kakmalar başladı. Çınar daha baskın olduğundan Defne'den gelen tepkilere önceden anlam veremesede şimdi Defne ona dokunduğunda başlıyor zırlamaya.. Bu haftasonundan itibaren babayla çocukları paylaşıp tek tek gezdirmeye karar verdik, anne babaya tek tek sahip olmak onların da hakkı diyerekten..

Ha birde okul diyordum. Şu sıralar haftada bikaç gün, birkaç saatliğine göndereceğim oyun grupları aradım önce maalesef bir tane hariç bulamadım. Bulduğumda bize en az 15-20 km uzaklıkta, yollarda kış gelirken gidip gelmeyi göze alamadığımdan o şıkkı iptal ettim. Bizim eve çok yakın, iyi referanslar aldığım bir okul buldum yalnız, geçenlerde kızları da alıp gideyim dedim ama bi türlü yerini bulduramadım. En yakın zamanda tekrar gidip bi göreceğim. Her işimde heleki bu tür önemli işlerimde aceleyi en sevmem.. Bir yıl evvelinden de okul bakışım bu yüzden yani :) ..


foto konusunda beceriksizliği tescillenmiş kocamın hepimizi zorda olsa bi kareye alabildiği fotosudur. birinde benim kafam yoktu, diğerinde Çınar'ın sadece eli görünüyodu :)


Çınar ısrarla tavşanı çağırıyor ama o kaçmayı seçiyordu :)



çimlerde de yuvarlandık. haftaiçi hayvanat bahçesinde neredeyse kimse olmuyor, o zamanda orası bizim oluveriyor..

Defne bayılıyor yere oturup taşla, kumla oynamaya (sol tarafta aslan barınağı var)


deve ve Çınar

04 Eylül 2006

02 Eylül 2006

Kısa kısa II

12 Ağustos 2006
Öğlen gayet iyi uyuduk hatta Çınar'ı uyandırmak zorunda kaldım. Çünkü Defne erken kalkmıştı ve attaya gitmek için çoktan hazırlanmış ve sabırsızlanıyordu. Gittik oyuncakçıya gerçekten çok büyük biryer ama sanki biraz hayal kırıklığına uğradım, ben çok daha fonksiyonel ve çoğu ahşap olan oyuncaklar beklerken plastik ve bol peluşla karşılaştım. Ahşap olanları ufak bir odaya almışlardı ve çok çeşit yoktu malesef olanlarında bir çoğu bizde var olanlardı. Yine de kendimize göre bir çok yap boz bulduk, bir de şu iple bağlamalı yap-boz dan aldık, son olarak çaydanlığı, sütlüğü, şekerliği bulunan bir kahve takımı :) Artık evcilik oynamaya başlıyor gibiyiz her ne kadar 3 dakika sonra sıkılsakda :)

Oyuncakçı ile arabayı park ettiğimiz yer arasında epey mesafe vardı ve çok işlek bir cadde hatta sanırım Bursa'nın en işlek caddesi Cumhuriyet Cd. kızlar zaten arabadan korkuyorlar o motor ve korno sesleri başta ürküttü onları aldık hemen kucağımıza anlattık uzun uzun sanki çocuklar şehirde değilde köyde yaşıyorlar çünkü tam 'köyden indim şehre' durumuydu gözlerindeki endişeli bakışlar :)

Herneyse dönüşte tarihi Pirinç Han'a girdik, yanılmıyorsam onun restorasyonu geçen yıl bitmişti ve içine çay bahçeleri kurdular hana girdikten sonra sanki birden şehirden koptuk, ne araba zırıltısı ne kornalar çocuklar rahat nefes aldı e bi de yanında çay içtiler bizle beraber.. Defne yeni aldığımız çaydanlığından servis yaptı hepimize, sonra evimize döndük evde yeni oyuncaklarımızla uzun uzun oynadık, yemek yedik, sonra da uyuduk mışıl mışıl zzzZZZzzzZZZ (hala da uyuyoz :) )..




23 Ağustos 2006
Efendim biz geçen hafta Bandırma'ya gittik yine. Malesef Bandırma ününe yakışır biçimde hem çok rüzgarlı hem de çok nemli yapış yapıştı.. Bu da bizi hasta etti, terleyip rüzgarı yiyince ufak bir burun akıntısı ve hapşırık atlattık.

Geçen ay İnegöl'de kesimi yapılan kuzen çocuğu Tunahan'ın bu seferde Bandırma'da düğünü yapıldı. Kızlar ilk kez düğün gördüler ve fekat öcü görmüş gibi oldular. Palyaçodan görgüsüzlüğün bir ürünü olan dansözden feci korktular. Bunun sıkıntısı 2-3 gece uykularımızın bölünmesine sebep oldu. Ve yine ilk kez yatmaları 11.30 u bulduğundan çok huysuzlandılar. Neyseki onu da atlattık.

O bir haftalık Bandırma seferinde canım Erdek'e gittik. Bilenler bilir Erdek aşığı olduğumu, anasının kızları da Erdek'i seviyorlar. Defne dakikalarca denize bakıp kırmızı balığın gelmesini bekliyor, bir yandan da elleri balıkmış gibi birleştirip popoyu iki yana sallayarak, kırmızı balık gölde şarkısını canlandırıyordu.. Alçak balık bi türlü gelmedi o ayrı mesele..

Hatırladıklarım bunlar, aklıma gelirse eklerim.Bugünse, Gülce'nin bakıcısı Meryem abla bana bir güzellik yaptı ama harbi güzellik.. Çocuklarla ben ilgilenirim Vildan sen işine bak dedi, iki saatte evim tertemiz ve derli toplu oldu. Zaten o kadar dağılıyorki bazen dağınıklıkta çocukları kaybedecem diye korkuyom :P eve geldiklerinde bir doyurup öğle uykularına yatırmak kaldı bana. Akşama da tarhana çorbasına doğranmış ekmek parçalarıyla idare etsinler zira çok yoruldum bir de yemek yapamam.

Şimdi fotolar..
kızlar kendi pusetlerini itiyorlar, ananeye dikkat rüzgardan uçacak :)

fotoğrafı çeken görsem'e dedimki arkada seyitgazi tepesini de al fona, almış ama seyitgazinin eteklerini.. beceriksiz insan.

heh burda seyitgazitepesi görünüyo, biz ne kadar dağılmış olsakda :)

evimizi özlemişiz, odamızı da :)


30 Ağustos 2006
Geçen gün Nur'la çocukların konuşmaları üzerine konuşuyorduk. Feyza Türkiye'de konuşmasını epey ilerletti dedi, şimdi bıcır bıcır maşallah, benim kızlarla arası 7 ay Feyza'nın. Bizde ki durumsa şu, iki yaşa kadar anne-baba-dede-top idi, Bandırma'da doğumgünümüzü kutladıktan ve orada bir müddet kaldıktan sonra yani iki yaştan sonra bir atakla ağzımın içine bakar oldular her birşeyler anlatışımda. şimdi birçok kelime söyleyebiliyorlar, cümle kurmak yok ama söyledikleri kelimelerin farklı vurgulamalarından kendince cümle yaratıyorlar, o kelime bazen özne bazen yüklem oluveriyor.

Söylediklerinden aklıma gelenler;
bakka = bakkal
bakkaaaa = bakkala
topitopp = topitop
ottüuuuu = otur
tüss = süt

Bizde her akşam yatmadan evvel günün özeti geçilir. Sabah uyanmadan o anda oturup annenin onlara o günü özetlemesine kadar. Dün gece yine anlatıyorum, vurgulayarak, el kol hareketleriyle destekleyerek, hepimiz yerde oturuyoruz, Çınar bağdaş krumuş, Defne ayaklarını uzatıp ayak ayak üstüne atmış, baba sehpanın bi köşesine oturmuş anne de heyecanla anlatıyor, kızlar resmen günü tekrar yaşıyor. En sonunda "anne size bunları anlatıyooor ve gün bitiyor" denip, baba önden kızlar arkadan odalarına, bol öpücüklü iyi geceler faslı, kapıdan çıkarken el sallamalar, öpücük göndermeler.. sonra anne rahat bir nefes alıyor :)

Her çocuk makarna, köfteyi sever. Biz köfteyi pek severiz ama makarnayla aramız pek hoş değildi. O yüzden kendimize bile makarna yapmıyordum, ne zamandır marketten makarnada almıyordum. Alışverişe çıktığımızda renkli makarnalardan aldım bir iki paket, ertesi öğlenden sonra -ben çok acıktığım için- pişirdim, belki kızlarda yer diye onların da önlerine koydum. Ketçapla da ilk kez o gün tanıştılar, sanırım en sevilen yiyeceklerin yanına makarna da eklendi, çünkü çok iştahlı yediler ve de sevdiler (yaşasın!)

şapkasız çıkmam abi der gibi Çınar, dışarıda zorla giydiririm şapkayı, o gün sofraya otururken giyecem diye tutturdu :)

Defne de makarnanın üstüne peynir rendesini nasıl gezdirdiğini tüm şirinliğiyle gösteriyor. Balkon hafif serindi, uykudan da yeni kalkmışlardı alalacele üstünü giydirirken ters giydirmişim :)

Geçen cumartesi İsmail'e kızları dolaştırmasını söyledim bahçede. Öyle ya birilerinin evi toplaması hatta temizlemesi lazım :) .. hayvanat bahçesine götüreyim mi dedi, hay hay memnun olurum dedim. 3-4 saate yakın yoktular, çok iyi oldu. Bir çok şeyi hallettim. Eve döndüklerinde acayip komiklerdi, üstbaş toz toprak içinde, kafalarında toprak parçaları, bacaklarında toza değen suyun bıraktığı çamur izleri, tam iki afacan velet. tutuşun elele fotoğrafınızı çekecem sizin dedim, sözümü dinleyecekleri tuttu. Gerçekten çok şekerdiler, hemen banyoya postaladım gıcır gıcır olana kadar yıkadım. Çok eğleniyorlar suda. İkisini aynı anda oturtuyorum küvete, birbirlerinin yüzüne su atarken ufak kazalar atlatsak da genel olarak çok eğleniyorlar.

Park yatakları varken kenarlarına iliştirmek için bu çiçekleri almıştım. Yatakları kaldırınca bunlarda sağda solda atılmaya başlamıştı. Ben de kahve kutusunu yıkayıp, winnieli kağıtla kapladım ve onlar için çok özel bi vazo yaptım :) .. kızlar pek beğendi. Bu arada biz dün ilk kez çizgi film satın aldık. Şimdiye dek izledikleri tek şey baby einsteinlardı, ama artık iki tane winnie the pooh çizgi filmimiz var. Ben hiç izlememiştim, çok beğendim, sakin ve komik. Kitaplarından tüm kahramanları tanıdığımız için ilgilerini çekti.

Ben kızlarımı çooookk seviyorum..



Bunlarda ilk peliklerimiz :)

01 Eylül 2006
Daha ağustosun son günü sonbahara merhaba dedik. Bir önceki gün termometre 32 yi gösterdiğinden, sabah kapkaranlık bir güne uyanmak bu geçişi kolaylaştırmadı. Halbuki sonbaharı severim. Tüm yaz boyunca sabahtan en az iki saatimizi bahçede geçirdiğimiz için ne yapacağımı bilemedim iki gündür, yine çıktık dışarı ama çimenler ıslak oturamadık ya da top oynayamadık. Bu sebeple bugün evimize epey uzak bir markete lavaboaçıcı almaya gittik Elimi asla bırakmıyorlar, bazen araç geçmeyen yollarda birbirlerinin elini tutup yürüyorlar yani her halükarda el birisi tarafından tutuluyor..

Sabahtan böyle sokak gezmesi ya da bahçe oyunu olunca eve gelip yemek yedikten sonra öğle uykusuna yatmak hepimiz için daha kolay oluyor.

Bugün öğleden sonra evcilik oynadık, öyle ya evde oynanacak oyunlara ağırlık vermemiz lazım. Ben evcilik oynadığımı pek hatırlamıyorum küçükken ama kardeşim çok oynardı, abartırdı, halamın kayınpederiyle filan çok oynadığını biliyorum. Koca adam bunun çocuğu olur dizlerine yatardı, Görsem çok mutlu olurdu demekki halamın kayınpederi mübarek adammış çocuk sevindirmeyi bilirmiş :), allah rahmet eylesin..

Neyse efendim biz de oynadık bugün, önce beni doyurdular hangi kahveyi içecem, hangi yemeği yiyecem şaşırdığım anda bebeklerinizi doyurun sonra da uyutursunuz dedim. Bebek doyurma işini daha evvel yapmışlardı da uyutma işine ben de ilk kez şahit oldum. Tek kelimeyle şaşırtıcıydı. Gidip içerden yastık ve battaniye getirdiler, sonra bebekler yatırıldı, sonra ele kitaplar alındı. Ben şaşkınlıkla izliyorum, Defne pek komikti, şininzii şininzii diye okudu arı maya'yı bebeğine, arada bir de gözüne doğru götürüp göstermeyi ihmal etmedi. Hemmmmen foto çekmem lazım dedim makinenin pilleri bitmiş, telefonun pilleriyle değiştirdim, Defne'yi çekip Çınar'a dönene kadar makine sevdasına Çınar ayaklandı ama yine de yakaladım onu da..

31 Ağustos 2006

Kısa kısa..

07 ağustos 2006
bu odamızın topluyken! (dağınık olmadığı yine de tartışılır ama en toplu halindeyken diyelim:)) ki yeni hali;

bu da bu sabahki kahvaltımızdan;

08 ağustos 2006
İsmail bu sabah erkenden İstanbul'a gitti, tamam üzüldük biraz ama araba bize kaldığı için de sevinmedik diil .. Hemen plan yaptım bu sabahki kahvaltımızı dışarıda yiyelim diye, önce balkona çıkıp Gülce'lerin evini kesmeye başladım, balkona ilk çıkana seslenecektim çünkü sonra Meryem abla çıktı ona dedim ve 20 dk. sonra garaj kapısında buluşmayı kararlaştırdık, kahvaltıya Misi Köyü'ne gidiyorduk ..

Hemen hazırlık yaptım, kızların altını alıp giydirdim ve gittik. Çocuklar aşina o mekana iyi eğlendiler yine. kahvaltı ettiler, ardından üzüm yediler, yoğurt yediler. Bu arada Çınar üç kez altını kirletti ben tabii görev başında alt temizleyici olarak, bir de iki kez kıyafet değiştirdik.. Derede ki ördeklere taş attılar (o taşlar ekmek oluyo onların gözünde) tabi hiç bir taş 30 cm den ileri gidemediği için zavallı ördeklerin başına bir iş gelmedi. Yaprakları balık olarak hayal edip havuza atıp yüzdürdüler.. Çay içtiler, hem bardaktan hem tabaktan (zaten Çınar'ın ilk kıyafet değişimi bu hadiseden sonra oldu).. Üç saate yakın kaldık ve epey yorulup eve döndük.

Tekrar karnımızı doyurup öğle uykusuna yattık. Masal niyetine sabahki olayları anlattık, hayali olarak yolda gelirken develeri, lamaları, zebraları gördüğümüzü de ekledik ardından anne arı mayayı okudu, bu sıralar ona takığız, onu da ezberledim sayılır bakalım bir sonraki gözdemiz ne olacak.

Uyandıktan sonra bakkala gidelim dedik. Yaklaşık 250 mt. ilerideki markete yarım saatte gidip döndük, yolda mazgal deliklerine taş doldurduk, özenle tek tek. sonra topitop aldık bakkaldan onların dilince toptopppp.. yalaya yalaya eve dönerken Defne susadı, tabi Çınar'da:) Defne dikkat et kızım üzerine dökme dediğimin akabinde Defne şişeyi ağızdan az ileri tutup suyu üzerine boca etti ve bana hihihi dedi, ne diyim çocuktur zaten alıştım bütün gün üstbaş değiştirmeye..

Baba eve döndüğünde yine dışarı çıktılar, onlar yokken ben de yemek vs işini hallettim, çok cici nevresim takımları vardı onları ütüledim özenle battaniyelerini geçirdim hala odamızı çok seviyoruz çünkü, onların hoşuna gitsin diye herbişeyi ütülemeye de razıyım.

Son olarak gece yatarken Çınar'la balkona çıktık, aydedeye el sallamaya. Bu gece dolunay var çokta güzel görünüyor.. Çınar'cım bak aydede ne güzel gelmiş sana iyi geceler demeye, ne şirin değil mi, ne harika filan filan top gibi. Çınar da tepki şu topdede hehehe.. velhasıl bundan sonra aydedenin adı topdede olarak değişti.. Onlar uykuya ben buraya :)

Gülce ve annesi, ağaca tırmanmışta oturuyomuş gibi yapan Çınar, makineyi görünce koşmaya başlayan Defne


09 Ağustos 2006
Biz bugünde kahvaltımızı dışarda yaptık, ekere gittik. Çocuk parkıda var iyi tepindi kızlar, merdivenlerden inip çıkmalarla iyi yoruldular. Eve döndükten sonra bahçeye çıktık bir de ve yine Gülce'miz bahçedeydi oynadık, oyuncak puset ittik vs vs..

Güneş çok yormuş olacak ki öğlen eve girdiğimizde yemeklerini yedirdim, el-yüz yıkama faslından sonra yatırdım, hikaye okuyacağım bi tane Çınar başparmağını biberon emziği gibi ağzına götürüp gluglu dedi (bu bizim su isteme şeklimiz ) tamam getiriyorum biberonunu dedim, mutfağa gidip döndüğümde uyuyup kalmıştı, Defne'de sızmak üzereydi hiç elleşmedim çok kolay oldu yani..

Sokak oyuncaklarımızı koymak için bir kutu edindik, üzerini winnieli kağıtla kaplandık bugün birde, 10 dakika da bitecek iş yarım saat sürdü yine, hem anlattık winnie, piglet ve iyoru hem yapıştırdık. Bu sayede makasla tanıştılar. Bebekken tırnaklarını kesmek için aldığım küt burunlu bir makas vardı tedirgin olmadan gözetimim altında kağıt biçtiler yoksa keser gibi yapıp yırttılar mı demeliydim.

Baba gelip tekrar bahçeye çıktılar dönmeleri akşam 9 u buldu.bir ara baktım kilimin üzerine yatmışlar gökyüzünü izliyorlar feci tatlıydılar.. A bir de bugün bant ararken, henüz hamileyken aldığım emzikleri buldum. Ellerine verdim ne yapacaklar diye önce sapını kemirdiler sonra emzik kısmını aldılar ağızlarına, Defne parmak emmekten tecrübeli olduğundan direkt cok cok emmeye başladı, Çınar onu görünce duruma uyandı o da emdi, çok şirindiler ellerine alıp bakıp tekrar ağızlarına götürüyorlar iki çekip tekrar bakıyorlardı. Foto çekemedim ama yarın tekrarlanırsa bu durum çekeceğimdir, feci şekerdiler..


11 Ağustos 2006
Şu an radyo3'te Yunanca şarkılar çalıyor, hiç sevmem Yunanca'yı bebek dili gibi gelir ama şimdi güzel geliyor tınıları. sunudastıraaduuusss nıy nıy nııyyy

Gelelim bugüne çok zor geçti bugün, akşam olmak bilmedi. Hava çok sıcaktı, üstüne kızlar öğle uykularını uyumadılar, akşama doğru yaramazlıkta zıvanadan çıktılar. Neler yapmadık ki sakin dursunlar diye. Evcilik oynadık, sabah ve akşam üstü olmak üzere bahçeye çıktık, balkona eski küçük küvetimizin içine su doldurup koyduk iyi kudurdular.. Çınar bi ara üç santimlik suya tepe üstü dalış yapmaya bile çalıştı, hali pek komikti, baby enisteinlarımızı izledik, kitap okuduk şu sıralar külkedisi okuyoruz tek kelime anlamadıklarına eminim (içinde hayvan geçmediği için ) ama kitap çok renkli ilgilerini çekiyor vs.. Bugün İsmail'de evdeydi ama hiç bir faydası olmadı, bütün gün arka odada çalıştı zaten onun telefon görüşmelerine uyumadılar öğlende de ama İsmail benden payını aldı ..

bu arada ben bunu yazıp fotoları yükleyene kadar Yunanca şarkıların olduğu program bitti, üstüne bi program daha bitti :)

ya aslında bir iki fotom daha vardı ama upload sitesi çalışmadı ben de bıktım denemekten. şu evcilik oynarken ki fotoda barbie bebekler var. Ben hiç barbie almayacağım kızlarıma, pembe de giydirmeyeceğim derdim (pembeyi hiç sevmem). Barbieler hediye geldi, paketi açtığımızda Çınar'ın ilk işi ayakkabılarını çıkarıp bebeğin ayaklarıyla dişlerini kaşımak oldu Defne'yse onlardan biri veteriner barbie yanında kedi, köpek aksesuarları vardı onları koltukların üzerinde gezdirdi. Bu evcilikte de temizlik yaparken ortaya çıkmışlar onlar da buldu ben de yanlarına koydum doyurun bu kadınları diye, iki dakikalık ilgiden fazlasını göremediler garipler, hatta bi ara Çınar saçlarından tutmuş kovboyların halat sallayışı hareketini yapıyordu..


12 Ağustos 2006
Düne oranla bugünümüz gayet güzel başladı. Akşam odalarının camlarını hafif aralık bıraktım bu yüzden sıcaktan bunalıp uyanmadılar, gecenin bi yarısı gluglu diye de tutturmadılar..

Sabah tost yaptım onlara uzun zaman yemedikleri şeyleri gördüklerinde çok şaşırıyorlar, kardeşim anlattı geçen telefonda benim kızlarla aynı gün doğan bir tanıdığımızın kızı var huylar aynı Vildan diyor, aynı bizim kızlar gibi ota çiçeğe şaşırıyor o'da diyor Şimdi İsmail gezmeye götürdü aslında bahçeye inmişlerdi ama arabayı görünce yanından ayrılmamışlar ben de fırsattan istifade az evvel evdeyken oyuncak pusetlerine binipte birbirlerini itme hallerini fotoğraflamıştım onları yükleyeyim dedim.. Henüz gün bitmedi, salı günü büyük ihtimalle Bandırma'ya gideceğiz ben de onun heyecanı olduğundan sanırım salıya kadar her günüm güzel geçecek..